Bugün 17 Aralık 2022, İran’da bir devrimci kriz yaratan halk isyanının üçüncü ayı dolmuş bulunuyor. 22 yaşında bir Kürt genç kadın olan Jîna Mehsa Emini 13 Eylül günü, Türkçede yaygın olarak kullanılan adıyla “Ahlâk Polisi”, İran’daki özgün adıyla İrşad Polisi tarafından 13 Eylül’de gözaltına alınmış, 16 Eylül’de ise hâlâ gözaltında iken hayatını yitirmişti.
17 Eylül günü İran halkı zincirlerinden boşandı.
İran halkı, Farsıyla, Kürdüyle, Türküyle, Arabıyla, Beluçisi ile, en başta kadınlar olmak üzere sokakları ve meydanları doldurdu ve “yetti gayri!” dedi. O günden günümüze İran bir arı kovanı gibi hareketli. İster baskı arttırılsın, hatta soğukkanlı cinayet karakteri taşıyan idamlar infaz edilsin, ister rejim taviz versin, halk evine dönmüyor. Çünkü halk rejimin devrilmesini istiyor.
İran’da yaşanan süreç sadece komşumuzun geleceğini belirlemeyecek. Aynı zamanda bütün Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesini ve ülkemizi derinden etkileyecek. Özel olarak Türkiye’nin bu gelişmelerden büyük ölçüde etkileneceği söylenebilir. Türkiye ile İran sadece 500 kilometrelik bir sınırı değil, koskoca bir tarihi ve kültürel alışverişi, İslamcılık-laiklik alanında farklı karakterde ama ortak bir sorunu ve nihayet Kürt sorununu paylaşmaktadırlar. İran Ortadoğu’da bir cumhuriyete “İslam Cumhuriyeti” adını takan ilk ve tek ülkedir. Bu niteliğiyle 1979’dan bu yana İslamcı hareketin bütün bölgede kabarmasında çok önemli bir etkisi olmuştur. Şimdi bu rejim sarsıntı içine girince elbette bunun ters yöndeki etkileri de büyük olacaktır.
Devrimci İşçi Partisi olarak, devrimci bir yükselişe doğru ilerleyen bu halk isyanının üçüncü ayını doldurması vesilesiyle İran halkını onurlu ve kahramanca mücadelesi dolayısıyla kutluyoruz. Büyük devrimci atılımı ile dayanışmamızı ilan ediyoruz. Bu hafta sonu Gerçek sitesi ve daha genel olarak medyamız İran’ın devrimci isyanını merkezine alan bir dosya yayınlayacak. İran halkının ve kadınının isyankâr ruhunu taşıyan yeni devrimci müziğin, Türkiye’nin başına çökmüş olan istibdadın her duyduğunda titrediği insanlığın o büyük sanatının örneklerini paylaşacağız.
Dosyamızı anlamlı bir adımla, İranlı bir kadın yoldaşımızın, Behnaz Tebrizi’nin yazısıyla açmıştık. Bugün Devrimci İşçi Partisi’nin bildirisi ile devam ediyoruz.
İran devrime doğru ilerliyor, Ortadoğu köklü değişimlere gebe
Devrimci İşçi Partisi
Bir halkın kendini gerici bir rejimin acımasız baskı güçlerinin önüne tıpkı bugün İran halkının yaptığı gibi atabilmesi için gerekli cesaret ve inancı bulması eşine az rastlanır bir durumdur. Tamı tamına üç aydır, kadınlar ve genç kızlar, her yaştan erkekler, onların büyükleri ile aileleri, işçiler, emekçiler ve İran’ın fakir halkı, Devrim Muhafızları ve Besiclerin kontrolsüz şiddetine karşı eğilmeden bükülmeden mücadele ediyorlar. Şimdiden, önemli bir kısmını çocuk ve gençlerin oluşturduğu neredeyse 500 gösterici öldürüldü, iki devrimci asıldı, başkalarına idam cezası verildi, 20 bine yakını hapse atıldı, kötü şöhretli Evin hapishanesi ve birtakım başka tekinsiz ceza kurumlarında dünya ile bağları kesik tutulup işkenceye uğradılar.
Tüm bunlara rağmen isyanın ruhu canlı kalmaya devam ediyor. Bu,1979’dan beri hüküm süren İran İslam Cumhuriyeti adlı bu zalim rejimi tehdit etmeye devam ediyor. İranlı kadınlar, İran Kürdistanı’ndan (Rojhilat) 22 yaşındaki bir genç kadın olan Jîna Mehsa Emini’nin sözde “İrşad” polisleri tarafından hicabı “uygunsuz” bulunduğu gerekçesiyle gözaltın alınıp öldürülmesine büyük bir öfke duydular. 13 Eylül’de gözaltına alınan Emini, 16 Eylül’de hayatını kaybetti ve hemen ertesinde halk bir sel gibi sokaklara ve meydanlara döküldü. İran’ın tüm büyük bölgelerinden katılımla, yaklaşık 160 ilde, Farsların yaşadığı merkez bölgelerden, kuzeydeki Türklere, kuzey batıda Rojhilat’tan doğuda Belucistan’a ve batıda Arap yoğunluklu Huzistan’a, hatta İran’ın Şii düzeninin ruhani merkezi sayılan Kum şehrinde dahi halk bu kahramanca mücadeleye katıldı. Başka zamanlarda birbirini suçlamaya meyilli İran halkları arasında dayanışma için tarihî önemde adımlar atıldı. Bir grup işçi sınıfı örgütü İran Kürdistanı’ndaki halkın maruz kaldığı yoğun saldırılara karşı, halkla açıkça dayanışma içinde olan ortak bir bildiri yayınladı.
Pratikte birçok kazanım elde edildi. Bunların arasında en önemlisi, birçok şehirde genç kadınların azmiyle zorunlu hicabın uygulanışında yaratılan çatlaklar oldu. Bu tutum kendileri hicab giymeye devam eden ve onlardan daha dindar olan ama gençlerin kendi seçimlerine saygı duyan akrabalarından, özellikle anaları ve anneannelerinden destek buldu. İşte tam da bu durum, İran’daki bu hareketin İslam’a karşı değil, zorla dayatılan inançlara ve toplumun bir kısmının dinî inançlarını ve ibadet tarzını tüm topluma dayatmasına karşı olduğunu tartışmaya yer bırakmaksızın kanıtlıyor. İran’ın kadınları ve onlarla beraber mücadele eden erkekler kendi hayatlarını riske atmak pahasına özgürlükleri için savaşıyorlar.
Ancak kurallarına en ufak bir itaatsizliğe canice karşılık veren bu rejim karşısında ayağa kalkan toplumda, bu kazanım dahi hareketin hızını kesmedi. 2011 yılından beri Arap halklarının her ayağa kalktıklarında söyledikleri gibi İran halkı rejimi devirmek istiyor!
Kitle hareketinin önündeki olasılıklar
Bu, muhtemelen Mısır devriminden sonra Ortadoğu’daki en istikrarlı kitle hareketi. Bu hareket, Tahrir meydanının ayak izlerini takip eden diğer devrimler gibi meydanları zapt etmedi. Bu hareket gerilla tarzı vur kaç eylemleri türünden küçük gösterileri tercih etti. Böylece Devrim Muhafızları (Pasdaran) ve onun paramiliter kolu olan Besic karşısında kaçınılmaz olan kayıpları en aza indirmeye çalıştı. Hareketin coğrafi yaygınlığı ve kitlelerin direnci, diğer devrimci krizlerde olduğu gibi büyük meydanlarda günlerce süren sistematik eylemlerin olanaksızlığını telafi etti.
İran hareketi, bir yanda mevcut düzene karşı yoğun bir tepkinin sonucu olarak doğan ama o düzeni alaşağı edecek öznel koşulları oluşturamamış bir halk isyanı ile diğer yanda toplumsal düzenin en merkezinde bulunan, sömürücü ve baskıcı toplumsal düzeni ayakta tutan güçlerle savaşan bir devrimin tam ortasında konumlanıyor. Bu hareketin tam anlamıyla bir devrime dönüşmesi, rejimle karşı karşıya gelecek ve onu alaşağı etme tehdidini gerçekten taşıyacak örgütlerin oluşturulmasıyla olacaktır. Ama belki de en önemlisi, İran İslam Cumhuriyeti’ni devirmeyi hedefleyen geçmiş hareketlerin önündeki en büyük engel olan rejimin “reformist” denen kanadı ile ilgili kitlelerin en ufak bir yanılsamasının olmayışıdır.
Aynı zamanda başka bir olguya da dikkat çekmeliyiz: 2009’dan itibaren yaşanan isyanlarıın aksine bu sefer yönetici kadrolar arasında belirgin bir tedirginlik ve ikirciklilik ve de rejimin sergilediği vahşeti sorgulayan karşıt unsurlar var. Bu, bir devrimin ilerleyişinde önemli bir unsurdur.
Bugünlerde İran’ın kitle hareketini sadece bir kadın hareketi olarak göstermek oldukça yaygın. Sadece dışarıdan bakanlar değil birçok İranlı yorumcu da bunu böyle görüyor. Bu görüş hareketin gerçek doğasına aykırıdır. Kadınlar yükselişin ilk habercisi olsalar ve halen hareketin başında cesurca dursalar dahi hareket kadın-erkek karma bir görünüme doğru evrilmiştir.
“Ölüm olsun zalime, ister Şah olsun ister Rehber”!
İsyanın sonuçları ile ilgili ciddi tehlikeler de elbette var. Iran 1920’lerden itibaren uzun bir Batılılaşma ve Batı emperyalist bloğunun bir parçasına dönüşme sürecini yaşadı. Özellikle de savaş sonrasından 1979’a uzanan otuz yıllık dönemde. Bu nedenle İran burjuvazisinin mollaların diktası altında yaşamayı reddeden bir kanadı vardır ve bunların çoğu yurt dışında yaşamayı seçmiştir, özellikle de ABD, Kanada, İngiltere ve Almanya’da. 1980’lerde yok edilme tehlikesi altında yurt dışına giden sol bir azınlık dışında, bu diasporanın çıkarları emperyalistlerin İran’ı yeniden fethedip, tıpkı 1950’de Musaddık’ın bir darbe ile devrilmesinden sonra iktidara yerleştirilen Rıza Şah’ın 30 yıllık hükümdarlığı döneminde olduğu gibi İran’ı Ortadoğu’da emperyalist hâkimiyetin bir kalesi yapma hayalleri ile çakışıyor. İran İslam Cumhuriyeti’nin halkın büyük öfkesi karşısında çökmesi durumunda, diasporanın iktidara oynamak için yeterli parası, örgütsel yapıları, entelektüel kapasitesi ve sömürme iştahı bulunmaktadır.
“Ölüm olsun zalime, ister Şah olsun ister Rehber” sloganı halk hareketinin şimdilik emperyalizmin tercih ettiği bu çözüme güvenmediğini ortaya koymaktadır. Ancak mollalar ve isyancılar birbirlerini tükenme noktasına getirdiklerinde, emperyalizm taraftarlarının taze kuvvetleri bir açık bulma olanağına sahip olabilir. Bu nedenle İranlı kitleler ve ülkedeki proleter kuvvetler aslında aynı anda iki düşmanla birden savaşmaktadır.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyası ve ötesinde köklü değişim
İran isyanının uluslararası sonuçları oldukça mühim olacak gibi duruyor. Muhtemelen en önemli sonuç İslamcı hareketin kaderinin değişmesi olacak. 1979 devrimi sürecinde İslam Cumhuriyeti’nin galip gelmesi, Afganistan’daki gelişmelerle birlikte İslamcılığın son kırk yılda uluslararası alanda yayılmasının önde gelen etmenleri oldular. İran İslam Cumhuriyeti’nin kaderinin değişmesi elbette bu gidişin tersine çevrilmesinde büyük rol oynayacaktır.
İran’ın emperyalist kampa geri dönmesi güç dengelerini emperyalizm lehine değiştirecektir, çünkü İran bir yandan Rusya ve Çin’in sadece bölgede değil tüm Avrasya coğrafyasında güvenilir bir müttefiki ve diğer taraftan devletler düzeyinde Siyonizmin en güçlü düşmanıdır.
Son olarak, devrim İran’da başarıya ulaşırsa, bu sadece Orta Doğu ile Kuzey Afrika coğrafyalarında değil, tüm dünyada yankılanacaktır.
İran kitleleriyle dayanışma için ileri!
İran derin bir krizin sancılarını yaşıyor. Uluslararası işçi sınıfı hareketi henüz bu durumun ciddiyetine uygun davranmadı. Düşman ise, tersine, hiç vakit kaybetmiyor. İran diasporası hareketi emperyalizmle ortaklaşmaya çekebilmek için sayısız fikir üretiyor ve emperyalist ülkelerin kitle hareketinin mücadelesine daha fazla müdahale etmeleri için çağrılarda bulunuyor. Emperyalist ülkelerin kendileri de boş durmuyor. Macron kısa süre önce İran’ı Batı emperyalizmine boyun eğdirmek isteyen “fikir önderlerini” ağırladı. Birleşmiş Milletler’de yapılan son oylamada İran’ın kadın hakları grubundan çıkarılması ilerici bir hamle değil, emperyalizm lehine bir adımdır.
Uluslararası sol bu krize, İran halkının azmini güçlendirecek ve kitle hareketinin isyanı başarılı bir devrime gidecek şekilde örgütlemesine yardım edecek biçimde yanıt vermemiştir.
Biz İran halkına ikirciksiz bir mesaj gönderiyoruz. DİP kendi dinî inanç ve ibadet tarzını zorla bir kural olarak dayatan devletin sultasına karşı mücadelelerinde İran kadınlarıyla tamamen dayanışma içindedir. DİP İran gençlerinin, mollaların onların önüne koyduğu boğucu yaşama karşı verdikleri mücadelelerinde onlarla dayanışma içindedir.
DİP, Şah hükümdarlığından çektikleri kadar mollalardan da çeken İran’ın tüm milliyetleri ile dayanışma içindedir. DİP Rojhilat (İran Kürdistanı) halkı ile özel olarak dayanışma içindedir çünkü Kürtler sadece İran’da değil, diğer üç komşu ülke olan Irak, Suriye ve Türkiye’de de zulme uğramıştır. Aynı zamanda çok sayıda evladını kaybeden Beluç halkı ile de dayanışma içindeyiz.
DİP insan onuru, hürriyet ve aş için savaşan İran halkının tamamı ile dayanışma içindedir.
Ve her şeyin ötesinde, DİP İran işçi sınıfı ve işçi sınıfının kitlesel isyanın tüm potansiyelini gerçekleştirebilmek için onu ilerletmeye çalışan öncüleri ile dayanışma içindedir.
Tüm uluslararası sol ve işçi sınıfı hareketini İran’daki hareketle daha güçlü bir dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz. Türkiye’deki sol örgütleri ve sınıf mücadeleci sendikaları İran işçi sınıfına destek eli uzatmaya davet ediyoruz. İnsanlığın iyiliği için kendi memleketinde ve dünya çapında mücadele eden herkesi İran halkına verebilecekleri tüm desteği vermeye çağırıyoruz. Emperyalizmin, Siyonizmin ve İran’ın diaspora burjuvazisinin, özellikle de eski şahın varislerinin destekçilerinin, hile ve manipülasyonlarına ancak bu şekilde karşı durabiliriz.
Bu andan itibaren biz, diğer ülkelerdeki kardeş partilerimiz ile birlikte İran kitle hareketinin zafere ilerlemesi için elimizden gelen her şeyi yapacağız.
17 Aralık 2022
Devrimci İşçi Partisi (DİP)