İbrahim Reisi geçen Ağustos ayında, ciddi bir rakibi olmaksızın, İran Cumhurbaşkanı seçilmişti. Bir önceki ve halk arasındaki yaygın deyişle "en nefret edilen cumhurbaşkanı" Hasan Ruhani 8 senelik hükümetinde farklı bahanelerle İran halkını sert neoliberal siyasetle yoksulluğa sürüklemişti. Halk belki de İslam devriminden bu yana ilk defa bu kadar umutsuz bir şekilde cumhurbaşkanlığı seçimlerini takip etti çünkü vaatlerin inandırıcılığı kalmamıştı. Ruhani döneminde gerçekleşen 2019 Kasım ayı ayaklanmalarında, yoksul halk ülkenin dört bir tarafında büyük bir öfkeyle devleti temelinden sarsmıştı. Bankalar, devlet daireleri ateşe verilmişti ve resmî açıklamalara göre yüzlerce kişi polis ve sivil polisler tarafından öldürülmüştü. Reisi, Ruhaninin mensubu olduğu orta yolcu akımın karşısındaki muhafazakar yani “ilkeciler” akımını temsil ediyordu ve 1988 yılındaki toplu idamlardan sorumlu olan dört kişiden biri olarak tanınıyordu. İlk aylar içinde, Reisi ve sözcüleri, Ruhani dönemindeki ekonomik tahribatın düzeltilmesi için zaman gerektiğini vurguluyordu. Yoksul eyaletlerde hiçbir değişim yapılmıyor ve sadece aylık kişi başına yatırılan "sübvansiyon" parasının artacağı vaat ediliyordu. (Bu dedikodu o kadar yaygındı ki, ATM’lerde sürekli hesaplarını kontrol edenlerin ödediği hizmet bedelinden bankaların bayağı para kazandığı söyleniyor). Bugüne kadar bu verilen küçük vaat bile gerçekleşmemiştir. Bu sefer, neredeyse aynı Kasım ayaklanmalarının özelliklerini taşıyan isyanlar başladı. Küçük ve yoksul şehirlerde, büyük şehirlerin gecekondularında ve son zamanlarda sürekli ayaklanmalara sahne olan Huzistan eyaletinde halk sokağa döküldü.
Bu isyanlara karşı hükümet, meclis ve dini lider Ali Hamaney’in temsilcileri, halkın dişini sıkması gerektiğini, “iktisat ameliyatının” (Reisi iktisadın ciddi bir ameliyata ihtiyacı olduğu söylemişti ilk günlerde) ağrısı olduğunu vurgulamış ve her zaman olduğu gibi sokağa dökülenleri çapulcu veya "düşman"a bağlı gruplar diye adlandırmıştı. İran televizyonu ve radyosunda ise orta sınıfı ve zenginleri korkutmak amacıyla, sokaktakilerin çok tehlikeli olduklarını ve her an soygun yapabileceklerini, hatta evlere ve marketlere baskın yapacakları uyarıları yapıldı.
Bu sırada, muhalefet, bu isyanların "açların devrimi" veya "açların ayaklanması" diye adlandırılmasından çok muzdarip. Bu halkı "aç" diye adlandırmayı (ama onları aç bırakmayı değil) "hakaret" olarak gören bu kitle, "İran milletinin" aslında "ekmek" derdinde olmadığını ve "özgürlük" ve "insanlık onuru" derdinde olduğunu vurguluyor. Meclis, bu isyanların çok da önemli olmadığını söyleyerek ve halkın bu ekonomik geçiş sürecine destek verip "susmaları" gerektiğini söylüyor. Yapılan zamlar, ekmek, un, yumurta gibi yoksul halkın en çok tükettiği ürünlerdir ama hükümet, İran halkının çok ekmek tükettiğini ve dolayısıyla bu ürüne "sübvansiyon" vermenin aslında devletin hazinesini çarçur etmek olduğu ima ediyor.
İsyanlar halen ülkenin dört bir yanında devam ediyor. Polis isyanları şiddetle bastırmaktan kaçınmıyor. Şimdiden bir genç hayatını kaybetti ve onlarca kişi yaralandı. İnternet kesintileri isyanların yoğun olduğu bölgelerde sürekli yaşanıyor. Halk, "biz çapulcu değiliz biz açız", "Kahrolsun Reisi", "koskocaman dilin var, nerde bedava elektrik su?" gibi sloganlarla isteklerini net bir şekilde ortaya koyuyorlar.
Rejim medyası, "İslam cumhuriyeti radyo ve televizyonu", zorla uydurma itiraflar alarak, ölen kişinin aslında devrim muhafızı olduğunu ve "çapulcular" tarafından öldürülmüş olduğu yalanıyla ve sahte sokak röportajlarıyla, “aslında her şey çok güzel" imajı yaratmaya çalışıyor. BBC, İran International gibi liberal muhalefet medyası ise halk düşmanlığına devam edip kendi amaçları yönünde olanları manipüle ediyorlar. Bunlara dayanarak, bir kez daha görülüyor ki İran halkının uluslararası işçi sınıfı dışında yoldaşı yoktur. İran işçi sınıfının, ezilenlerin, yoksul ve işsizlerinin kurtuluşu sadece dünya devrimi yönünde atılan adımlardadır. Buradan sokakları kanlarıyla boyayan Kasım ayaklanmalarının şehitlerini, baskı altında her şeye rağmen mücadele edenleri selamlıyoruz. Haftalardır korkmaksızın haklarını talep eden İranlı öğretmenlerin grevini selamlıyoruz ve tutuklanan öğretmenlerin hemen salıverilmesini talep ediyoruz. Yaşasın işçi sınıfının haklı mücadelesi, kahrolsun halk düşmanları!