Türkiye’deki mücadele üzerinde devasa etkiler yaratabilecek bir cinayet başka bir ülkede, Fransa’nın başkenti Paris’te yaşandı. Bu, işçi sınıfının devrimci öncüsünün uluslararası alanda örgütlenmesinin, yani bir dünya partisinin önemini hissetmemize yol açabilecek somut bir örnek. Devrimci İşçi Partisi, böyle bir devrimci işçi Enternasyonalinin inşası için Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluş Koordinasyonu’nu (DEYK/CRFI) destekliyor. DEYK/CRFI’ı destekleyen üç parti (biri DİP), Paris’te yaşanan cinayetler üzerine son günlerde bir bildiri yayınladı. Bildiri, Fransa işçi hareketine ve soluna hitap ettiği için, orijinali Fransızca olarak kaleme alınmış bulunuyor. Bildiri, DEYK/CRFI’ın Fransa’daki sempatizanları tarafından bütün ilgili Fransız örgütlerine iletiliyor. Aşağıda bu Fransızca bildirinin Türkçesini yayınlıyoruz. Ayrıca, bildiriyi orijinal dili olan Fransazca’da da yayınlıyoruz. Bildiri, Latin Amerika’da da DEYK/CRFI’ın Arjantin örgütü olan Partido Obrero’nun (İşçi Partisi) sitesinde İspanyolca olarak yayınlanmış bulunuyor.
Paris’te Kürt militanlarına yapılan suikastın üzerindeki örtüyü kaldırın!
Paris’te PKK çevresindeki harekete mensup üç Kürt kadın militana yönelik suikastın önemi büyüktür. Her şeyden önce, bu olay Türk devleti ile PKK’nin cezaevindeki önderi Abdullah Öcalan arasında, Türk ordusu ile PKK gerilla güçleri arasındaki savaşa siyasi bir çözüm bulmak amacıyla bir dizi görüşmenin yapılmış olduğunun açıklanmasının hemen ardından gelmiştir. Bu suikast, görüşmeler konusundaki açıklamanın Kürt halkında ve Türkiye’nin ilerici çevrelerinde yarattığı umuda darbe vurmuştur. Ayrıca, bundan daha az önemli olmamak üzere, 28 yıldır sürmekte olan savaşta PKK’nin üst düzey temsilcileri ilk kez bir suikasta kurban gitmektedir. Öldürülen üç militan arasında en önemli kadro olan Sakine Cansız, PKK kurucusudur (yani en azından 1978’den bu yana hareketin içinde olmuştur). Kendisi aynı zamanda uzun bir süredir örgütün Almanya temsilciliğini yapmaktaydı. “Rojbin” Fidan Doğan ise Kürt Ulusal Kongresi KNK’nin sözcüsü olarak görev yapmaktaydı.
Uluslararası alanda, başka silahlı örgütler söz konusu olduğunda bu tür suikastlar geçmişte yaygın olarak görülmüştür. El Salvador’da FMLN, Kolombiya’da FARC ve Filistin’de bir dizi örgüt bu konuda örnek olarak verilebilir. 1995’te Öcalan’a yönelik başarısız bir suikast girişimi dışında PKK’ye yönelik bu tür cinayetler hiç görülmemiştir. Bu cinayetler yalnızca Kürt halkının duyarlılıklarına büyük bir saldırı değildir; aynı zamanda çok ciddi siyasi sonuçları vardır.
Bu yüzden, herkes Paris suikastını ciddiye almak zorundadır. Oysa uluslararası basında PKK’in “iç hesaplaşması” türü bir sözde teoriye yaslanan yorumlardan geçilmiyor. Bu teoriye göre, suikast, PKK’nin çatışmaya barışçıl biçimde son verilmesine karşı çıkan bir hizbinin işi olarak ele alınmalıdır. Bu yaklaşımı ileri sürenler, PKK’nin somut özellikleri konusunda bilgisiz olduklarını kanıtlıyorlar. PKK içinde Öcalan’ın konumu, herhangi bir kanadın, hareketin bağrında bütünüyle yalıtılma riskini almaksızın bu biçimde hareket etmesine olanak tanımaz. Alternatif olarak, bu yaklaşım bu iğrenç cinayetin gerçek faillerini gözlerden gizlemek üzere bütünüyle soğukkanlı tarzda uydurulmuş bir açıklamadır. Gerçek dünyada, müzakereler henüz başlamamışken, daha önceki iki deneyim (2009 ve 2011) müzakerelerin başarıya ulaşacağı konusunda hiç de güvenilir bir veri sunmazken, varlığı varsayılan bu radikal hizip müzakerelerin böylesine erken bir aşamasında kendini yalıtma riskini neden almış olsun ki? Kısacası, bu teori yalnızca çocukları inandıracak bir hikâyedir!
Buna karşılık, suçun Türkiye’nin gizli güçleri tarafından işlenmiş olabileceğine ilişkin tahminler epeyce ikna edicidir. Yalnızca son çeyrek yüzyılda, Türkiye devleti binlerce kayıptan ve yargısız infazdan sorumlu olmuş, bunların yanı sıra Paris vakası gibi birçok faili meçhul cinayet hanesine yazılmıştır. Türkiye devleti bir de kötü şöhretli bir “derin devlet”e sahiptir. Bunun anlamı, devletin kendi bağrında sözde kontrgerilla uzmanlarının faşist kadrolarla, mafyanın adamlarıyla ve PKK pişmanlarıyla suç ortaklığı içinde birtakım yapılar oluşturmuş olduğudur. Bu “derin devlet”in işlediği suçlar, ülkenin başbakanlarının yazdırdığı raporlar da dâhil olmak üzere defalarca kez teşhir edilmiştir. 1980’li yıllarda bu “derin devlet”in güçleri ASALA’nın Ermeni militanlarını ülke dışında operasyonlarla yıldırmaya çalışmıştır. PKK’nin Almanya temsilcisinin Fransa’da öldürülmesi bir tesadüf değildir. Bu güçler geçmişte Ermeni militanlara karşı mücadeleyi tam da Fransa’da vermişti. Bunun muhtemel anlamı, Fransa’nın, Türkiye’nin “derin devleti”nin operasyonel açıdan en güçlü olduğu ülke olduğu ve Fransız istihbaratının da kendilerinin en iyi dostu olduğudur.
Türk devletinin Öcalan ile başlatmış olduğu görüşmeler bu hipotezin doğruluğu konusunda kuşku yaratabilir. Ne var ki, bu görüşmeler konusunda hayal kurmaktan kaçınmak gerekir. Bu konuda Türk devletinin iyi niyetine güvenmek için hiçbir neden yoktur. Devletin gerçek amacı nüfuz sahasını Güney Kürdistan’a, yani federal Irak devleti içindeki Kürt bölgesine doğru genişletme yoluyla bölgenin yüksek miktardaki petrol kaynaklarından yararlanmaktır. Zaten son aylarda bir tarafta merkezi Irak devleti ile öte tarafta Türkiye tarafından desteklenen Mesud Barzani yönetimindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında bölgenin petrol kaynakları konusunda artan bir gerilim yaşanmaktadır. Öcalan’dan farklı olarak ABD emperyalizminin emrinde bir lider olan Barzani ile Türkiye arasında kurulmuş olan bu ittifak için PKK bir baş ağrısıdır.
Bir başka önemli gelişme ise 2012 Temmuz ayında Suriye Kürdistanı’nda, “Rojava” adı verilen yeni bir Kürt özerk bölgesinin ortaya çıkmış olmasıdır. Vurgulu biçimde ifade etmek gerekir ki, bu bölge PKK’ye yakın bir partinin hegemonyası altında oluşmuştur. Bu da Türkiye’nin yöneticileri açısından büyük bir huzursuzluk kaynağıdır. Türk devletinin sözde “barışçıl çözüm” yönündeki girişimi, belki de gerçek Kürt sorununu, yani bir onur, eşitlik, özgürlük ve kendi kaderini tayin etme sorunu olan Kürt sorununu çözüme kavuşturma bakımından hiçbir ciddi taviz içermeyen bir yaklaşımla, asgari bir bedel karşılığında PKK’yi silahsızlandırmak amacıyla atılmış bir adımdan başka bir şey değildir.
Biz aşağıda adları verilen üç siyasi parti, herkesi ciddiyete davet ederiz. Fransız devletine ve Hollande hükümetine hatırlatırız ki suikastın yapıldığı merkez, Fransız devletinin “terörist” olarak sınıflandırdığı bir harekete (PKK) aittir ve normal olarak devletin gece gündüz izlemesi altındadır. Paris’in orta yerinde, Gare de Nord gibi işlek bir tren istasyonunun yakınında, gözetim altında bir binada işlenmiş olan bu suçun faillerini saptayacak herhangi bir izin dahi bulunamaması tahayyül bile edilemeyecek bir durumdur.
Fransa’nın işçi hareketinin tamamına, solun ve devrimci solun bütün partilerine ve demokratik, ilerici, anti-emperyalist bütün hareketlerine, bu cinayet konusundaki soruşturma ile ilgili olarak uyanık olmaları çağrısını yapıyoruz. Avrupa’nın bütün ülkelerinin, Balkanların ve Ortadoğu’nun enternasyonalistlerini Kürt hareketi ve halkı ile dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz.
Kürt halkına bu trajik ölümler vesilesiyle başsağlığı dileklerimizi iletiyor, hem kendi ülkesinde mücadele eden siyasi partiler olarak tek tek, hem de her birimizin desteklediği Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluş Koordinasyonu (DEYK/CRFI) adına, Kürt halkının başka ulusların zulmüne maruz kaldığı bütün Ortadoğu ülkelerinde onuruna, özgürlüğüne ve kendi kaderini tayin etme hakkına bağlılığımızı yeniden vurguluyoruz.
Kürt kadın militanların katline ilişkin soruşturma en ince ayrıntısına kadar dürüst biçimde yürütülmelidir!
Kürt halkının onurunu, özgürlüğünü ve kendi kaderini tayin hakkını savunalım!
Partito comunista dei lavoratori (PCL- Komünist İşçi Partisi), İtalya
Ergatiko Epanastatiko Komma (EEK-Devrimci İşçi Partisi), Yunanistan
Devrimci İşçi Partisi (DİP), Türkiye