Azerbaycan ve Ermenistan'dan yaklaşık 8 bin kişinin kaybıyla sonuçlanan İkinci Karabağ Savaşı'nın sona ermesinin ardından 10 Kasım'da Rusya, Ermenistan ve Azerbaycan tarafları arasında üçlü ateşkes bildirisi imzalandı. "10 Kasım bildirisi” olarak adlandırılan bu açıklamanın, savaş sonrası konjonktürü düzenleyerek yeni bir jeopolitik gerçeklik tanımlaması bekleniyordu. Çok geçmeden deklarasyonun barışı ve istikrarı sağlamaktan ne kadar uzak olduğu anlaşıldı. Sonuç olarak, bu beyanname ile burjuvazi başlattığı savaşı bitirmemekle kalmamış, aksine antlaşma, savaş sonrası gerginliğin temelini oluşturarak burjuvazinin etnik barıştan yana olmadığını ispatlamıştır. Antlaşmanın üzerinden 3 yıl geçmişken, bu deklarasyon artık bir kâğıt parçasından başka bir şey değildir.
Bildirinin 9. maddesi, Azerbaycan'ın batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında ulaşım bağlantılarını sağlayacak bir koridorun inşa edilmesinden bahsediyor.
9. madde şu şekilde:
“Bölgedeki tüm ekonomik ve ulaşım bağlantıları engellendi. Ermenistan, Azerbaycan'ın batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki ulaşım bağlantısını garanti ediyor. Taşıma kontrolü, Rusya Federasyonu Federal Güvenlik Servisi Sınır Servisi organları tarafından gerçekleştirilir”.
Açıklamanın şartlarına göre Zengezur Koridoru, 5 km genişliğindeki Laçin Koridoru'nun aksine karasal koridor değil, ulaşım koridoru görevini üstlenecek.
Ancak bu madde, diğer birçok madde gibi pratikte uygulanmadı ve savaştan sonra Azerbaycan ve Ermenistan cephesinde sınır boyunca devam eden gerilimlerin temelini oluşturdu. İşin gerçeği, üç devlet de beyannamenin bu maddesini kendi çıkarlarına göre yorumlamaktadır. Örneğin Ermenistan tarafı, Zengezur Koridoru'nun 9. maddede öngörülmediğini ancak mevcut ablukanın kaldırılmasını sağladığını iddia ederken, Azerbaycan tarafı Ermenistan'ı antlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçluyor. Ermenistan tarafı, Dağlık Karabağ'ın statüsü konusunu Zengezur koridoruna karşı gündeme getiriyor ve antlaşma kapsamında yalnızca bir koridorun var olabileceğini belirtiyor, yani Dağlık Karabağ'ı Ermenistan'a bağlayacak olan Laçin koridoru. Zengezur Koridoru'nu kırmızı çizgi olarak gören Ermenistan, İlham Aliyev'in "Zengezur Koridoru Ermenistan'ın rızasıyla uygulanmazsa Ermenistan'ın iradesi dışında ve zorla onun kendi topraklarında uygulanacaktır" açıklamasının ardından Azerbaycan'ı Ermenistan'ın toprak bütünlüğüne tecavüz etmekle suçluyor. Savaştan sonra meydana gelen çatışmalardan birinde, uluslararası basın da dahil olmak üzere Azerbaycan'ın Ermenistan topraklarını işgal ettiği haberinin yayılması bu bağlamda, her ne kadar Azerbaycan bunu inkâr etse de tesadüf ve tam anlamıyla gerçekdışı değildir.
Ayrıca Ermenistan tarafı Zengezur koridorunun Ermenistan'ın güney komşuları ile ilişkilerini keseceğini ve Ermenilerin İran'a seyahat etmek için Bakü'den izin talep etmek zorunda kalacağını iddia ediyor. Burada İran'ın Ermenistan ile en kısa sınırı olan ülke olduğunu dikkate almak gerekir.
Öte yandan Türk ve Azerbaycan medyasının iddiasına göre İran, Zengezur koridorunun önündeki en büyük engel. Recep Tayyip Erdoğan, bir aydan kısa bir süre önce Azerbaycan'a yaptığı resmi ziyaretten dönerken "Zengezur Koridoru Ermenistan değil, İran’la ilgili sorundur" sözlerini kullanmıştı. İran tarafı, Erdoğan'ın açıklamalarına karşı böyle bir tavrı olmadığını belirterek, "İran, sadece Ermenistan’la olan sınırının başka bir ülkenin kontrolüne geçmesine karşı" açıklamasını yaptı. Hamaney’in Erdebil temsilcisi Seyyid Hasan Amilli, bunun Ermenistan'ın kendi sorunu olduğunu kaydetti. “Ermenistan reddederse İran, Azerbaycan'a Nahçıvan ile bağlantı kurmanın mümkün olan en iyi yolunu sunmaya hazırdır." Konuşmanın sonunda Zengezur Koridoru'na ilişkin en kritik nokta, "ama Azerbaycan biz iletişim değil, mülkiyet istiyoruz diyorsa bu uluslararası hukuka aykırıdır" cümlesi oldu. Burada belirtmek gerekir ki savaştan önce Azerbaycan ile Nahçıvan arasındaki kara bağlantısı İran üzerinden sağlanmaktaydı. Şu anda bu yollar Azerbaycan tarafının tercihi üzerine kullanım dışı bulunuyor.
Sonuç olarak, görüldüğü gibi, bu sorunun çözümü ile ilgili birkaç kritik faktör var ve sorunun olağan bir çözümü mümkün görünmemektedir. Her iki ülkenin siyaset bilimcileri yakın gelecekte “3. Karabağ Savaşı”nın kaçınılmazlığından bahsediyorlar. Şimdiye kadar, savaş sonrası dönemde cephede yoğun bir şekilde gerçekleşen yerel çatışmalar bu öngörünün haksız olmadığının kanıtı olarak kabul edilebilir. Şu anda Zengezur koridorunun inşaatı tamamlanmak üzere. Bu noktada koridor inşaatı tamamlanmaya yaklaştıkça bölgede yeni çatışmaların başlayacağını tahmin etmek zor değil. Bildirinin kabulünden bu yana cephede bu ve benzeri konularda sürekli bir gerginlik var. Geçen yılın Eylül ayında (12-14 Eylül) Azerbaycan ve Ermenistan işçi sınıfı "Eylül muharebeleri" olarak bilinen muharebelerde iki günde toplam 284 evladını toprağa verdi. Ayrıca her iki ülke cephesinden barışçıl zamanlarda bile intihar ve ölüm haberleri neredeyse düzenli olarak geliyor. Bu yazının yazıldığı tarih itibariyle bir Azerbaycan sınır muhafızı intihar etmişti.
Böylece savaşın ardından imzalanan “10 Kasım Deklarasyonu”nun bölgedeki iki halk arasında barışı sağlayamadığı açıktır. Bu, her iki ülkenin burjuva muhalefetinin iddia ettiğinin aksine, sadece o ülkelerin mevcut siyasi hükümetlerinin beceriksizliği ile ilgili bir durum değildir. Bu, burjuva muhalefetinin hem savaş hem de savaş sonrası dönemdeki konumu ve davranışıyla kanıtlanmıştır. Bölgede barışın sağlanması için burjuva formülleri işe yaramaz. Yeni ve daha güçlü bir savaşın ufukta belirdiği bu günlerde, Ermenistan ve Azerbaycan halklarının proleter enternasyonalizmine olan ihtiyacı her zamankinden daha büyük ve acil.