Akdeniz: Dünya devriminin yeni havzası!

The Mediterranean: new basin of world revolution!

البحر الأبيض: الحوض الجديد للثورة العالمية

مدیترانه: حوزه جدید انقلاب جهانی

Il Mediterraneo: nuovo bacino della rivoluzione mondiale!

Μεσόγειος: Νέα λεκάνη της παγκόσμιας επανάστασης!

Derya Sıpî: Deşta nû a şoreşa cihânê

Միջերկրական ծով: նոր ավազանում համաշխարհային հեղափոխության.

El Mediterráneo: Nueva cuenca de la revolución mundial!

La Méditerranée: nouveau bassin la révolution mondiale!

Mediterrâneo: bacia nova da revolução mundial!

Aliyev’in Zelenskiy yasası

 

Azerbaycan Meclisi, 28 Eylül’de yeni siyasi partiler yasasını tartışmak üzere toplanacak. Ukrayna’da devam eden NATO-Rusya savaşından sonra, eski Sovyet coğrafyasında bir diğer savaş dinamiği de (Tacikistan ile Kırgızistan arasındaki çatışmalara ek olarak) Azerbaycan ile Ermenistan arasında baş göstermişti. Savaş bu yazının doğrudan konusu değil, ama Azerbaycan devleti ve İlham Aliyev iç siyasette Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy’den belli ki ilham alıyor! İkisi de eski Sovyet coğrafyasındaki en önemli ABD ve AB müttefikleri arasında yer alma şerefine (!) nail olmuş bu iki lider de savaş şartlarını, içeride daha müstebit bir yönetim kuracak hamleler yapmak için fırsata çeviriyor. Azerbaycan’daki yasa tasarısının son sıcak çatışmalar başlamadan önce gündeme geldiğini not düşelim. Ama son çatışmaların ötesinde, sürekli devam eden Ermenistan ile silahlı çatışma dinamiğinin buradaki rolü bize aşikâr görünüyor.

Neden böyle söylüyoruz? Önce Ukrayna’da yaşananı hatırlayalım. Ukrayna Ulusal Güvenlik ve Savunma Kurulu ülkedeki 11 siyasi partiyi, Rusya’ya destek verdikleri bahanesiyle kapatma kararı almıştı. Yasaklananlar arasında çeşitli sosyalist partilere ek olarak, ülkenin en büyük muhalefet partisi (altını çiziyoruz, ülkenin en büyük muhalefet partisi!) olan ve savaş başlamadan önceki seçim anketlerinde oy oranı Zelenskiy’in partisiyle başa baş giden Yaşam için Muhalefet Platformu da yer alıyordu. Bu parti savaşın başlamasıyla darbe almış, kendi içinde bölünmeler de yaşamıştı fakat yine de kapatılan ve mallarına el konulan parti ülkenin ana muhalefet partisiydi.

Aynı Avrupa Birliği kaşeli istibdat şimdi de Azerbaycan’da kendini göstermektedir. Azerbaycan’daki yeni yasa, herhangi bir partiyi ismen hedef almasa da, aslında bir çok açıdan Ukrayna’nın da ötesine geçiyor. En başta herhangi bir siyasi partinin kurulabilmesi her biri son 20 senedir kesintisiz olarak Azerbaycan’da ikamet eden 200 kurucuya ve buna ek olarak 10 bin üyeye sahip olma koşuluna bağlanıyor. Dahası, herhangi bir sebeple partinin üye sayısı 10 binin altına düşerse, yeni oluşturulacak bir denetleme kurumu partiyi her an kapatabiliyor. Bu sayıların büyüklüğü gözden kaçmasın. 85 milyon nüfusa sahip olan Türkiye’de siyasi parti kurmak için 30 kurucu üye yeterken, bu eşik 10 milyonluk Azerbaycan’da neredeyse yedi katına çıkıyor. Bu da yetmiyor, daha yeni kurulmakta olan bir partinin 10 bin gibi çok ciddi bir üye kitlesine sahip olması bekleniyor. Bu sayıyı, iki ülkenin nüfuslarının oranına endeksleyerek Türkiye’ye uyarlasak (yani Azerbaycan’ın 8,5 katı nüfusa sahip olan Türkiye için, üye sayısı gerekliliğini de 8,5 ile çarpsak) 2022’de açıklanan son parti üyelik istatistiklerine göre yalnızca 8 siyasi parti açık kalabilirdi! HDP ve Gelecek Partisi dahil olmak üzere, kalan bütün siyasi partilerin kapatılması gerekirdi. Azerbaycan gibi, iktidara karşı siyaset yapmanın zaten çok güç olduğu bir ülkede, bu yasanın anlamı, lamı cimi olmaksızın, yeni siyasi parti kurulmasının engellenmesi ve halk kitlelerinin siyasetten caydırılmasıdır.  

AB kaşeli istibdatların saldırısının, bir yandan da özel biçimde sosyalistleri hedeflediğinin altını çizelim. Ukrayna’daki parti yasakları, bir dizi sosyalist partiyi de içeriyor demiştik. Azerbaycan’da ise yeni kanun taslağı bir yandan bütün muhalefet güçlerinin işini zorlaştırırken, diğer yandan üstü kapalı biçimde devrimci ve siyasi partileri kapatmanın yolunu açıyor. Bu iki ülkede de büyük ve kitlesel sosyalist örgütlerin olmadığı düşünülünce, bu tercih ilk bakışta garip gözükebilir. Ama unutulmasın, aynı Ukrayna gibi Azerbaycan da bir işçi devleti geçmişine sahip. Savaşlar ve krizler eski Sovyet coğrafyasını sarsarken, yarın öbür gün ayağa kalkacak halk kitlelerinin, daha birkaç on yıl öncesine kadar altında yaşadıkları kızıl bayrağa tekrar gözünü çevirmesi büyük bir sürpriz olmaz. Bunun en azından bir tehdit unsuru olduğunu, soyu işçi devletinin yıkılmasının müsebbibi olan bürokrasiye dayanan Azerbaycan yönetimi de herkesten iyi bilmektedir. Yani tevekkeli değil, tarihin hızlandığı bir savaşlar ve devrimler dönemi tekrar yüzünü gösterirken, AB’nin pek hayırhah baktığı bu rejimlerin bağrındaki anti-komünizm iyiden iyiye müdanasız bir hal almaktadır. 28 Eylül’de Azerbaycan’da tartışılacak olan tam da budur. 

Türkiye’deki istibdad rejiminin ve Avrupa Birliği’nin dostu Azerbaycan iktidarının hazırladığı bu saldırı yasası muhtemelen Azerbaycan meclisinde yeterli çoğunluğu sağlayarak kanunlaşacak. Bu durum hepimize ders olmalı. Azerbaycan halkı da, Kafkasya’nın ve Ortadoğu’nun tüm halkları da kendi gücüne güvenmeli, emperyalizme kul köle, kendi halkına ali kıran baş kesen olan tüm müstebitleri devirip, işçilerin iktidarını kurana kadar mücadeleye devam etmeli.