Akdeniz: Dünya devriminin yeni havzası!

The Mediterranean: new basin of world revolution!

البحر الأبيض: الحوض الجديد للثورة العالمية

مدیترانه: حوزه جدید انقلاب جهانی

Il Mediterraneo: nuovo bacino della rivoluzione mondiale!

Μεσόγειος: Νέα λεκάνη της παγκόσμιας επανάστασης!

Derya Sıpî: Deşta nû a şoreşa cihânê

Միջերկրական ծով: նոր ավազանում համաշխարհային հեղափոխության.

El Mediterráneo: Nueva cuenca de la revolución mundial!

La Méditerranée: nouveau bassin la révolution mondiale!

Mediterrâneo: bacia nova da revolução mundial!

Aliyev istibdadı ve son olaylar!

 

 

2022 yılı Azerbaycan’daki iktidar rejimi için birçok fırsat yarattı. Şöyle ki 2022’de siyasi iktidar hem “Medya hakkında” hem de “Siyasi partiler hakkında” yeni kanun tasarılarını yürürlüğe koymayı başardı.

2021 yılının sonlarına doğru hükümetin açıkladığı “Medya hakkında” yeni kanun tasarısı ülkede sınırlı imkanlarla sürdürülmeye çalışılan serbest gazetecilik faaliyetini doğrudan devlete bağlama teşebbüslerinin işaretiydi. Yeni kanun tasarısı gazetecilere ve medya kuruluşlarına hükümetin doğrudan veya dolaylı olarak mahkemelerde dava açabilmesine imkân sağlıyordu. Kanun tasarısı 2022 yılın 8 Şubat tarihinden itibaren yürürlüğe girmişti.

16 Aralık 2022 tarihinde cumhurbaşkanı tarafından Azerbaycan Cumhuriyeti “Siyasi partiler hakkında” kanunu imzalandı. Bu kanun öncekine göre yeni güncellenmeler içermesinin ötesinde siyasi ortamım iktidar için daha tehlikesiz biçimde yeniden oluşturulmasını da teminat altına alıyor.

Şöyle ki yeni yasama kanunu ile birlikte aktif faaliyet yürüten partilerin devlet tarafından tescillenmesi için üye sayısı sınırlaması getirildi. Kanuna göre daha önce tescillenmiş bir siyasi parti, ancak kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 180 gün içerisinde 5000’den fazla üyeye sahip olduğun gösteren evrakları teslim ederse Adalet Bakanlığı tarafından tescillenecekti. Talep edilen üye sayısının altında kalan partilerin faaliyeti yasadışı ilan edilecek ve söz konusu faaliyet hukuki, idari ve cezai sorumluluğa yol açacaktı. Böylece yeni yasama kanununa göre üye sayısı 5000’den az olan partilerin faaliyeti suç teşkil eden bir eylem gibi kabul ediliyor. Ayrıca kanuna göre parti devlet tarafından yasadışı ilan edildiği takdirde parti üyelerinin siyasi partinin adına konuşması, faaliyet yürütmesi, toplantılar düzenlemesi çalışmalarında yer alması yasaklanıyor, yasadışı çalışma kabul ediliyor.

Burada mühim olan bir diğer nokta parti başkanının üyelerinin kayıtlarını oluşturarak Adalet Bakanlığına takdim etmekle yükümlü olması. Bu madde açıkça gösteriyor ki, yasamanın bu şekilde oluşturulması her altı ayda bir partiden ayrılan ve partiye yeni gelen üyeler hakkında devletin bilgilendirilmesine hizmet ediyor. Zaten kanuna göre Adalet Bakanlığı parti üyelerinin bilgilerini yılda en az iki defa gözden geçiriyor. Parti hemen hemen bütün faaliyeti hakkında iktidarın yetkili makamlarına rapor sunmak zorunda kalıyor. Yani mevcut durumda siyasi iktidarın elinde bu yasa aracılığıyla herhangi bir zamanda herhangi bir partinin devlet kaydının iptal prosedürüne başlamak için her türlü imkân bulunuyor. Kanunun ilgili maddelerine göre Adalet Bakanlığı medyada yayınlanmış bilgileri gözden geçirerek dahi herhangi bir siyasi partinin faaliyetini kontrol etmek, ardından partinin kapatılması hakkında talepte bulunmak hakkını elde ediyor. Bu özellikleri sebebi ile yeni kanun eskisine göre önemli ölçüde farklılık gösteriyor. SSCB’nin dağılmasından sonra 66 siyasi parti devlet tarafından tescillenmişti. Merkezi Seçim Kurulunun bilgilendirmesine göre 2022-ci yıl bazında resmi devlet kaydında 59 parti mevcuttu.

“Siyasi partiler hakkında” yeni kanun kabul edildikten sonra bu 59 siyasi partiden 31’i kapatılmıştır. Kanun yürürlüğe girdikten sonra o zamana kadarki siyasi partilerin yarısından fazlası siyasi ortamdan uzaklaştırıldı. Partiler art arda kapatılıyordu. Diğer tarafta Adalet Bakanlığı tarafından tescillenmiş partilerin büyük bir kısmı hakikatte talep olunan üye sayısına bile ulaşamayan kukla partilerden oluşuyordu. Bu tür partilerin sayının bu kadar çok olması hükümetin ülkedeki siyasi ortamı istediği gibi yönetmesini daha da kolaylaştırıyordu. Bu da sırasıyla siyasi ortamın halkın gözünde cazibesini yitirmesine ve siyasi öznelerin küçümsenmesine yol açıyordu.

Ülkede son zamanlarda yaşanan olaylar dalgası da bu kanunların mantıken devamı gibi nitelendirilebilir. İlk başta 2023 yılının başlarında ülkede “İran meselesi” ile alakadar olarak bir dizi tutuklama dalgası yaşandı. Sayısı bugün bile belirsiz olan yüzlerce şahıs hapsedildi. Bu dalgaların en şiddetlisi milletvekili Fazıl Mustafa’ya suikast girişiminden sonra oldu. Mart ayının sonları ve Nisan ayının başlarında yüzlerce şahıs kurgusal ithamlar ile hapsedildi. Hapsedilenlerin büyük çoğunluğu hala özgürlüğe kavuşmuş değil.

Daha sonra kendilerini “Bağımsız sendika teşebbüsü” adlandıran, kuryelerin “İşçi masası”nın üç üyesi (Ağustos ayında Ayhan İsrafilov, Elvin Mustafayev, Eylül ayında ise Afieddin Memmedov) kurgusal ithamlarla hapsedildiler. Mahkemede soruşturma süreci devam eden bu şahıslar Azerbaycan hükümetinin pek övündüğü işçi hakları (lakin işçiler ve emekçiler neredeyse hiçbir ciddi sosyal ve siyasi haklara sahip değiller) konusunda faaliyete teşebbüs ettikleri için cezalandırıldılar. Böylece istibdadın şiddet yolu ile yıldırma geleneğinin yeni metotlarına şahit oluyoruz.

Sonuncu ve en yeni hapis dalgası ise medya alanında gözlemlendi. 20 Kasım’dan başlayarak “Abzas Medya” bağımsız yayınının kurucusu ve yöneticisi Ülvi Hesenli, genel yayın yönetmeni Sevinc Vaqifkızı, yönetmen yardımcısı Mehemmed Kekalov, sitenin çalışanı Nergiz Absalamova hapsedildiler. Onlar ceza hukukunun 206.3.2ci (bir grup şahıs tarafından kaçakçılık) maddesi ile itham ediliyorlardı. Sevinc Vaqifkızı hakkında 3 ay 29 gün, Nergiz Absalamova hakkında 3 ay, Mehemmed Kekalov hakkında 3 ay 27 gün, Ülvi Hesenli hakkındaysa 4 aylık hapis kararı alındı. Polis hapsolunan gazetecilerin evinde ve Abzas Medyanın Bakü’deki ofisinde arama yapmış ve oradan 40 bin Euro kadar para bulunduğu bildirilmişti. Eğer bu kanıtlanırsa gazetecileri 8 yıla dek hapis cezası bekliyor. Gazeteciler haklarında iddia olunanları yalanlayıp, hapislerinin hazırladıkları yolsuzluk araştırmaları yüzünden olduğunu bildirerek çağrıda bulundular. Abzas Medyanın işçileri bütün araştırmacı gazetecilere seslenerek onlardan destek istemiş, onların araştırmalarını kaldıkları yerden devam ettirmeye çağırmışlar. Onu da vurgulayalım ki, Abzas Medyanın hapisteki gazetecilerine aileleri ile görüşmek ve telefonla iletişim kurmak yasaklanmıştır. Ülvi Hesenli ve Sevinc Vaqifkızının aile üyelerinin banka hesapları bloke edilmiştir.

27 Kasım’da “Kanal 13” internet televizyonunun yöneticisi Eziz Orucov, 11 Aralık’ta “azerinfo.az” haber sitesinin yöneticisi İbrahim Hümbetov, Gence şehrinde faaliyet yürüten “dunyaninsesi.az” sitesinin yöneticisi Erşad İbrahimov, 12 Aralık’ta “Kanal 11” adlı internet televizyonunun yöneticisi Teymur Kerimov, araştırmacı gazeteci Hafiz Babalı da hapsedilmişler.

15 Aralık’ta sosyal aktivist Möhyeddin Orucov da 4 aylık hapis cezasına çarptırılmıştır. O illegal olarak uyuşturucu maddeleri üretmek, elde tutmak, taşımak, satmak sebepleri ile itham ediliyor. Ayrıca 15 Aralık’ta Milli Şuranın (Milli Konsey) ve Müsavat Partisinin üyesi Tofiq Yaqublu da 4 aylığına hapsedildi. Tofiq Yaqublu dolandırıcılık ve sahte evrak hazırlamakta suçlanıyor.

Belli ki bütün bu hapisler hem istibdadın köklerini daha da güçlendirmek ihtiyacının, hem de iktidarın uluslararası ilişkilerinde oluşan bazı değişikliklerin sonucudur. Yılın başlarında yaşanan hapisler devlet medyasında “İran’ın casusluk ağının yok edilmesi” adıyla sunuluyordu. Gazetecilerin hapsinden önceyse aynı medya kuruluşları “ABD Azerbaycan’da ne yapmak istiyor?” sorusunu dillendirmeye başladı. Bağımsız ve yabancı medya temsilcilerinin hepsi ABD için çalışmakla suçlanmaya başladı ve ardından da beklenen hapisler yaşandı. 22 Aralık’ta yine aynı devlet medya kuruluşlarında “Güney Kafkasya’da Fransız istihbaratının izleri” konusundan bahsetmeye başladı. Bu seferki hedefin kim olduğunu yalnızca hükümet biliyor. Aliyev ve onun iktidarı Karabağ savaşındaki performansıyla sarsılmaz kabul edilen gücüne daha da büyük güç kattı. Varlığı büyük şüphe altında olan özgür medya tamamen baskılanmış, siyasal ortam ise hiç olmadığı kadar boğulmuş bir halde. Lakin tarih sahnesinin en müstesna örnekleri hep böyle zor zamanlarda ortaya çıkmadı mı? 2011’de devrimlerle sarsılan Arap coğrafyasında siyasi durum bizden daha mı demokratikti? İşgale, istibdada, amansız diktatörlere karşı devrim yapan emekçi halklar hep var oldular ve var olacaklar! Bu sebeple umutsuzluğa, karamsarlığa kapılmak anlamsızdır. Bugün her şeyin kendi ellerinde olduğunu düşünenler yarın her şeyi kaybetmeye mahkumdurlar!