Bundan 75 yıl önce, ABD İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Hiroşima (6 Ağustos 1945) ve Nagazaki’ye (9 Ağustos 1945) birer atom bombası attı. Tarihte ilk kez ve şu ana kadar da bir defaya mahsus olarak, insanlık bir savaşta nükleer silah kullanıldığına şahit oldu.ABD emperyalizminin nükleer saldırısı 360 bin kişinin ölümüne ve on yıllar boyu tüm nüfusun radyasyondan etkilenmesine yol açtı. İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda ABD, Japonya'nın yenilgisi hemen hemen kesinleştiği halde bu iki nükleer katliamı gerçekleştirdi. Japonya’nın şehirleri 9 Ağustos’a gelinceye kadar sayısız bombardımanla harap olmuş, özellikle tarihe Tokyo Bombardımanı (10 Mart) olarak geçen saldırıda Amerikan uçakları Napalm bombaları ile doğrudan sivil halkı hedef almıştı. 220 bin evin yanıp tahrip olduğu bu saldırıda da yaklaşık 7500 kişi katledilmişti.
ABD emperyalizmi Hiroşima ve Nagazaki’deki nükleer katliamını meşrulaştırırken bunu 2. Dünya Savaşı’nı bitirmek ve daha fazla insanın canını kurtarmak için yaptığını söylemektedir. Bu belki de dünya tarihinin en büyük yalanıdır. İşin gerçeği başkadır. ABD emperyalizmi Nazi ordusunu bozguna uğratarak Berlin’e giren Sovyetler Birliği’ne ve Avrupa’da ve Asya'da yükselen devrimci hareketlere göz dağı vermek için daha açık bir ifadeyle İkinci Dünya Savaşı’nı değil 1917 Ekim Devrimi’nin yarattığı ilk devrimci dalgadan sonra İkinci Dünya Devrimi’ni engellemek için Hiroşima ve Nagazaki'ye nükleer bomba atmıştır. Japon emperyalizminin İkinci Dünya Savaşı’nda işlediği suçlar ABD’nin nükleer terörizmini asla meşrulaştırmayacağı gibi, bu saldırı yüz binleriyle katledilen ve kuşaklara yayılan ölümcül hastalıklarla boğuşan Japon halkının şahsında tüm dünya halklarına yapılmış bir saldırı olarak değerlendirilmelidir.
Her sene, emperyalist savaşın yarattığı bu korkunç olayın yıldönümü dolaylarında, Japonya’da savaş karşıtı uluslararası bir toplantı düzenleniyor. Başta Tokyo olmak üzere, Okinava, Osaka, Sapporo, Nagoya, Kanazava ve Fukuoka gibi kentlerde binlerce insan bu etkinliklerde bir araya geliyor. Devrimci İşçi Partisi, Japonya Devrimci Komünist Birliği ve onun gençlik kolu Zengakuren’in (Japon Öğrencileri Özerk Birlikleri) 2 Ağustos’ta düzenlediği 58. Uluslararası Savaş Karşıtı Toplantılar’a günümüzde dünya savaşı tehdidinin yine yükselmiş olduğunu ortaya koyan bir mesaj gönderdi. Aşağıda bu mesajı okurlarımızın bilgisine sunuyoruz.
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima’da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
Nâzım Hikmet
Sevgili Yoldaşlar,
Hiroşima ve Nagazaki'den üç çeyrek asır sonra, yeni bir dünya savaşı tehdidi ile karşı karşıyayız. Bu olası savaşın en temel meselesi Çin ve Rusya'nın kuşatılması, tecrit edilmesi ve çevrelenmesi olarak karşımızda durmaktadır. Bu iki ülke, 20. yüzyılda yaşadıkları sosyalist devrimler ve inşa süreçleri sayesinde oldukça güçlü devletler haline geldiler. Emperyalist ABD, AB, Japonya ve onların müttefiklerinin temel amacı, bu iki ülkeyi herhangi bir tehlike yaratmalarına mani olmak için diz çöktürmektir.
Anlaşmazlıklar, Güney Çin Denizi üzerindeki çekişme ve Kuzey Kore ile ilgili hassas dengelerden, ABD ve Çin arasında bir ticaret savaşını ve onu takip eden şekilde Tayvan burjuvazisinin daha ayrılıkçı bir düzene doğru yol almasını da içerecek şekilde genişledi. ABD, Çin’in Hong Kong ve Şincan politikalarını gerekçe göstererek bu ülkeye yaptırım uygulamaya başladı. Hong Kong, her şeyden önce bir sömürge sorunudur. Çin'in Hong Kong üzerindeki egemenliği, haklı biçimde Çin'e ait olan bu adanın politik rejimi temelinde sorgulanamaz. Bütün bunlara ek olarak, ABD emperyalizmi Çinli teknoloji şirketlerini Amerikan mühendislik becerilerinden uzak tutmak için yeni önlemler aldı. Huawei'nin 5G gelişimine yönelik haçlı seferinin teknoloji tarihinde benzeri görülmemiştir. Hindistan’da, maskesini sıyırıp Hindutva faşizmini gözler önüne seren Modi, emperyalizmin teşvik etmesiyle Çin sınırındaki saldırganlığı artırıyor. Bu bağlamda, Wuhan'da patlak veren koronavirüs salgını, bir diğer faşizm sevdalısı Trump tarafından Çin'e iftira etmek için kullanılıyor.
Rusya ile yeni bir gerginlik ihtimali de dışlanmamalıdır. Trump’ın Rusya ile ilgili politikasındaki ikircime rağmen, NATO'nun hâlâ, başta nükleer enerji olmak üzere büyük bir askeri kapasiteye sahip bu ülkeyi hedefleyen bir savaş makinesi olduğu göz ardı edilmemelidir.
Bununla birlikte, bu savaşın dinamikleri Rusya veya Çin ile çatışma alanları ile sınırlı değildir. Ortadoğu'daki emperyalist ve Siyonist amaçlar ve mezhep savaşlarının yanı sıra Afrika'daki çelişkiler ve çatışmalar, bir dünya savaşının patlak vermesini veya yayılmasını tetikleyebilir. Orta Doğu'da İdlib'de yaratılan çıkmaz içinde NATO üyesi Türkiye ve Rusya karşı siperlerde yer alıyor. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve diğer gerici Sünni İslam devletleri, İsrail'i de kapsayacak şekilde Şii İran'a ve bölgedeki müttefiklerine karşı bir ittifak içinde bir araya getirilmişlerdi. Emperyalist kampın amacı, İran'ın İsrail için oluşturduğu tehdide son vermenin yanı sıra Rusya ve Çin’in Orta Doğu'daki en önde gelen bu müttefikine boyun eğdirmektir.
Doğu Akdeniz'de, İsrail, Mısır, Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti ve başkaları yeni keşfedilen doğalgaz kaynaklarına dayanan bir ittifak içerisinde. Bu durum hem Kuzey Kıbrıs hem de kendi haklarını öne sürerek bu kaynaklar üzerinde söz sahibi olmak isteyen Türkiye ile aralarının açılmasına yol açıyor. Libya’da General Hafter'in arkasında, Fransa, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri dahil olmak üzere büyük bir karşı-devrimci emperyalist-Siyonist kuvvetler dizisi var. Sarraç’ın başında olduğu Ulusal Mutabakat Hükümeti ve Türkiye ile Katar gibi destekçileri de emperyalizme bir yenilgi yaşatmak değil değil Libya petrolünü ele geçirme peşinde. Amerika Birleşik Devletleri somut duruma bağlı olarak bir o tarafı bir bu tarafı desteklerken, İngiltere sessizce Türkiye'nin arkasında durmaktadır. Burada da, yine, Türkiye ve Rusya karşı saflardadır.
Trump'ın “yüzyılın anlaşması” ve ABD'nin Kudüs'ün statüsü ile ilgili provokasyonundan cesaret alan Siyonistler, şimdi Ürdün Nehri Vadisi'nin ve Batı Şeria'nın 1948 ve 1967’de gasp etmeyi başaramadıkları bazı kısımlarını ilhak ettiklerini duyurmaya hazırlanıyorlar.
Bu tırmanışın arkasında, 2008'deki büyük mali çöküşten bu yana Üçüncü Büyük Depresyonun etkisi altında çelişkilerinin giderek derinleşmesine maruz kalan kapitalist dünya ekonomisi yatmaktadır. Ayrıca koronavirüs salgını da, küresel kapitalist krizin çözülmemiş olan tüm çelişkilerinin fitilini ateşlemiştir. Salgın, kapitalizmin insanlığın en acil ihtiyaçları ile uyumsuz tarihi bir engel haline gelmiş olduğunu ve bunun üstesinden ancak sosyalist dünya devrimi ile gelinebileceğini kanıtladı.
Bu kapitalist kriz, beklenileceği üzere, sadece geçmiştekinden de daha büyük felaketlere yol açabilecek yeni bir dünya savaşı ya da faşizm olasılığına değil, dünya devriminin üçüncü dalgası dediğimiz olguya da kapı araladı. Arap Devrimi ile 2010-11'de başlayan bu dalga, son iki yılda sayısız isyan ve devrim biçiminde tüm dünyada yeniden tezahür etmiştir. Bunlar Sudan, Cezayir, Lübnan, Irak, İran, Şili, Haiti, Porto Riko, Ekvador, Katalonya, Fransa ve son zamanlarda ABD'deki mücadeleleri içermekle birlikte bu ülkelerin de ötesine geçmektedir.
Savaşlar ve devrimlerle kuşatılmış, istibdadın ve emperyalizmin kıskacı altındaki bir ülkede mücadele eden Devrimci İşçi Partisi, 58. Uluslararası Savaş Karşıtı Toplantının örgütleyicileri ve katılımcıları ile dayanışmasını dile getiriyor.
Mücadelemiz, Türkiye'deki ekmek ve hürriyet mücadelesini birleştirerek işçilerin ve tüm ezilenlerin düşmanı istibdad rejimine bir son vermek içindir. Mücadelemiz, Türkiye'yi NATO'dan çıkarmak, ülkedeki tüm emperyalist üsleri kapatmak, Siyonist İsrail ile tüm ekonomik, askeri, diplomatik, kültürel ve akademik bağları kesmek ve emperyalizmi Ortadoğu'dan kovarak Orta Doğu ve Kuzey Afrika Sosyalist Federasyonuna yürümek içindir!
Hem insanlığı faşizmin ve yeni bir dünya savaşının yıkım tehdidine karşı korumak hem de küresel ekonomik krizi işçilerin, emekçi kitlelerin, yoksulun ve ezilenin lehine olacak şekilde bir çözüme kavuşturmak için birlikte hareket etmeliyiz. Bunun için yapılacak şey bellidir: işçi sınıfını ulusal düzeyde devrimci partilerde, uluslararası alanda ise devrimci bir enternasyonalde örgütlemek.
Enternasyonalist komünist selamlar.
Devrimci İşçi Partisi
31/07/2020