11 Şubat, 1979’da İran’daki Şah rejiminin çökmesinin yıldönümü. İslam Cumhuriyeti’nin şimdi iddia ettiğinin aksine bu devrim Ayetullah Humeyni’nin İslamcı güçlerince değil, çoğunluğu sol saflarda örgütlenmiş milyonlarca işçinin, kent yoksulunun, köylünün, gencin, kadının ve başka birçoklarının özverili mücadelesiyle kazanılmıştır. Bu milyonların devrimci cesaretini ve ateşini selamlıyoruz. Ancak solun korkunç hataları yüzünden Humeyni güçleri devrimin liderliğini ele geçirip İslam Cumhuriyeti’ni yaratmıştır.
Son beş aydır başta kadınlar olmak üzere İran halkı bu İslam Cumhuriyeti’nin baskısına karşı yorulmak bilmez bir mücadele içindeler. Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki İran diasporası İran Devrimi’nin 44. yıldönümünde yürüyüşler düzenleyerek bu halk isyanının liderliğini ele geçirmeye çalışıyor. İran işçi sınıfının ve emekçi halkının gerçek dostu olan DİP, İran halkının bu isyanın diaspora içindeki baskın güçler olan burjuva ve hatta Şahçı güçlerce bu şekilde tahribine karşı çıkıyor. Bir kez daha İran halkının isyanına ilişkin tespitlerimizi sunuyor ve uluslararası işçi sınıfı ile sosyalist hareketi isyanı hem Yüce Rehber’e hem Şah’a karşı verdiği iki cepheli mücadelede desteklenmeye çağırıyoruz. İran halkının devrimci isyanının bu kez de zıt istikâmetteki hâkim güçlerce iç edilmesine müsaade etmeyelim!
1. İran halkları bir kez daha devrim yolunu tuttular. 2009’dan beri İslam Cumhuriyeti zor nefes alıyor. Bilhassa 2010’ların ortalarından beri yıl geçmiyor ki işçi sınıfı, öğretmenler, kadınlar, gençler ve ezilen halklar etkili bir eylem yapmasın.
2. Şu andaki halk isyanı beş aydır devam etmekte. Mücadele, beş aydır müthiş baskıya rağmen ateşinden bir şey kaybetmiş değil. Ölü sayısının 70’i çocuk olmak üzere 600’ü bulduğu söyleniyor. Tutuklu sayısı 20 bin olarak veriliyor. Tutukluların yalnızca beş bininin kimliği biliniyor. İşkence almış başını gitmekte. Ona yakın kişi, çoğu Belucistan’da olmak üzere idam edildi. Birçoğu da Tahran veya başka yerlerde idam bekliyor.
Tüm bu vahşete rağmen mücadele dipdiri sürüp gidiyor. Kadınlar en ön saflarda ve çoktan büyük şehirlerin birçok mahallesinde tesettür zorunluluğunu göz ardı etme hakkını fiilen elde ettiler. Ancak isyanı yalnızca kadınların hareketi olarak görmek büyük bir yanlışlık olur. Hem üniversite gençliği hem de eğitim sisteminin daha alt kademelerinden öğrenciler ve yoksul mahallelerinden gençler 160’ı aşkın irili ufaklı yerleşkede son derece faal. Yürürlükteki sert baskı ve amansız işten atma politikalarından dolayı grev ve fabrika ya da işyeri işgali örgütlemek çok zor olsa da işçi sınıfı da mücadelenin önemli bir öğesi.
Tüm bölgeler ve milliyetler harekete katılmakta. Bazen ahlak polisi olarak da anılan İrşad Polisi’nce katledilen ilk kadın Jina Mahsa Amini Kürt olduğu için mücadele Rojhilat (Doğu Kürdistan’ın Kürtçe adı) bölgesinde başladı. Ancak hareket hızla tüm Fars bölgelerine, çoğunluğu Türk olan kuzeydeki Hazar bölgesine ve Güneydoğu’daki Belucistan’a, Güneybatı’da da Arap çoğunluklu Kuzistan’a ve Bahtiyari halkının arasına kadar yayıldı. İsyanın vurucu bir yanını da farklı halklar arasındaki bilinçli dayanışma ifadeleri oluşturuyor. Normal zamanlarda İran halkları gerek mevcut rejimin gerekse geçmişte Şah rejiminin bölme ve yönetme maksatlı provokasyonlarına kanma eğiliminde oldular.
Diğer bir önemli nokta ise “ılımlı” diye anılan kesime, yani İslam Cumhuriyeti’nin sözde “reformist” kanadına yönelik hiçbir siyasi yanılsama belirtisi olmaması. Bu tablo, 2009’daki “Yeşil Devrim” diye anılan süreçte bu kanata gösterilen yakınlığa tezat teşkil ediyor. 2009 isyanının bu özelliği, doğrudan doğruya yoğun biçimde hali vakti yerinde modern küçük burjuvazi tarafından desteklenmesinin yarattığı sınıf karakterinin bir sonucuydu.
İsyanın talepleri, tesettür dayatmasının kaldırılmasının ya da genel olarak kadın haklarının çok ötesine geçiyor. En meşhur slogan olan Kürtçe’de “Jîn, jîyan, azadî!” ya da Farsça’da “Zen, zendeke, azadî!” (yani Kadın, yaşam, özgürlük!) sloganı, “Nan, kar, azadî!” (Ekmek, iş, özgürlük!) sloganına karışıyor. Gençler üniversite ve okullardaki boğucu atmosferin ortadan kaldırılmasını talep ediyor. İşçiler örgütlenme özgürlüğü, ücret zammı ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi için harekete geçiyor.
3. Yalnızca tesettür zorunluluğuna karşı verilen mücadele bile tarihsel önem taşıyor. İslam dünyasının hiçbir yerinde dinî kanunların ve önyargının hükümranlığı emekçi halk kitlelerinin devrimci mücadelesiyle sarsılmadı. Laiklik her zaman yüzünü Batı’ya çevirmiş burjuvaziye ait kaldı ve yalnızca onların ve yandaşlarının çevresine pek az yayıldı. Tek istisna, eski Sovyetler Birliği’nin Müslüman nüfuslu cumhuriyetleri arasında bulunabilir. Başka hiçbir ülkede dinî düzene karşı mücadele bizzat halk kitleleri tarafından yürütülmedi. Bu sebeple, siyasal İslamcı bir hareket belli bir örgütsel ve ideolojik kapasiteye ulaştığında kitlelerin yüzünü bu “halkın afyonu”na dönmesi son derece hızlı ve kolay oldu. İranlı kadınlar, kitlesel olarak tesettürlerini çıkarıp atıp başlarını militanca açarak hem kadınların kurtuluşunun hem laikliğin yolunu gösteriyor. Sokaklarda mollaların başlıklarını oyun oynarcasına vurup düşüren gençlik, dini mistifikasyondan sıyırmak için ellerinden geleni yapıyor. Bu, Ortadoğu’da halka yayılmış, işçi sınıfı temelli bir laikliğe açılan bir kapıdır. Bu durum tesettürlü ve genelde daha yaşlı kuşaklardan kadınların görece daha genç, başlarını açan kadınlarla yan yana ve onlar kadar cesurca mücadele etmekte olduğu gerçeği de göz önüne alındığında daha büyük bir tarihsel önem kazanmakta. Böylelikle kavganın maksadının kadınların özgürlüğünün ayaklar altına alınmasını önlemek olduğu ayan beyan belli oluyor. İranlı kitlelerin savaşmakta olduğu şey dinin kendisi değil, dinin bir baskı aracı olarak kullanılmasıdır.
4. Ancak isyanın dinamikleri şimdiden sürekli devrimin, yani demokratik siyasal devrimin proletarya ve müttefiklerini iktidara taşıyan bir toplumsal devrime dönüşmesinin tohumlarını taşımakta. İran halklarının devrimci isyanlarla dolu şanlı bir tarihleri var. İran, Asya’nın sömürgeleştirilmemiş halkları arasında ayaklanan ilk ülkeydi. “Meşrutiyet Devrimi” olarak bilinen bu ayaklanma, 1905 Rus Devrimi’nin hemen ardından gerçekleşti. Türkiye 1908’de, Çin 1911’de aynı yolu tuttu. Birinci Dünya Savaşı sonrasında tüm Ortadoğu’yu kasıp kavuran isyan dalgasında Gilan’da İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Hazar bölgesinde hayat bulduysa da ancak Haziran 1920’den Eylül 1921’e kadar hayatta kalabildi. İkinci Dünya Savaşı sonrası ise ikisi de Sovyetler Birliği tarafından desteklenen iki benzer cumhuriyet ortaya çıktı. İran Kürdistanı’nda kurulan Mahabad Cumhuriyeti, 1946 yılının başından sonuna kadar ayakta kaldı. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti ise 1945 sonlarında doğup yine 1946 yılının sonuna dek sağ kaldı.
Sonra müthiş bir halklar şenliği olan 1979 geldi, ta ki mollalar Şah rejiminden sökülüp alınan tüm özgürlüklere saldırarak ve tüm ülkeyi dinî bağnazlık zindanına hapsederek halkın tüm devrimci ateşini söndürene kadar. “Resmî” komünist parti Tudeh’in olduğu kadar Halkın Fedaileri’nin çoğunluk kanadı ve başka küçük örgütlerinde parçası olduğu, İran solunun intihar niteliğindeki hatalarının kolaylaştırdığı İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulması, devrimin içinden doğan bir karşı devrimdi. Bu devrim, gelecekte başta Mısır ve Tunus olmak üzere çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde gerçekleşen tüm devrimci ayaklanmaların ikircikli sonuçlarının habercisi oldu. Bu devrim, ekmek ve özgürlük için canlarını feda etmeye hazır halkın elinden çalınıp alınmıştı.
5. İsyan ve devrim, 21. yüzyılda İran’da yeniden baş göstermiştir. Yukarıda anılan “Yeşil Devrim”, aşırı muhafazakâr Mahmud Ahmedinejad’ı 2009’da yeniden başa getiren seçimlerdeki hilelere karşı gelişen kitlesel bir tepkiydi. Bu, en başta serbest meslekler gelmek üzere modern ve hali vakti yerinde olan küçük burjuvaziden ve kendi çıkarlarını daha liberal ve Batı ile daha bütünleşik bir İran’da bulan burjuvazinin bir kesiminden oluşan toplumun üst katmanlarının hakimiyetindeki bir hareketti.
Birkaç sene süren dinginliğin ardından, 2017’nin sonundan itibaren İran halkının ardı arkası kesilmeyen isyan dalgaları tekrar başladı. 28 Aralık 2017’de kitleler hayat pahalılığı, yolsuzluk ve diğer ekonomik sorunlara karşı sokaklara çıktı. Şubat 2018, Tahran ve diğer bazı şehirlerde kadınların zorunlu tesettüre karşı isyanına tanık oldu. Daha sonrasında Haziran 2018’in kitlesel kabarışı geldi. İşte bu anda, 2009 isyanları sırasında burjuvazi ve küçük burjuvazi saflarındaki çelişkiler proletarya ve yoksul kitlelerin isyanında ifadesini buldu. Kasım 2018’de Yedi Tepe şeker fabrikası işçileri bir süredir devam eden kötü iş koşullarına, özellikle de ücretlerdeki gecikmelere karşı mücadelelerini başlattılar. Dolayısıyla 2017 sonundan 2018 sonuna kadar geçen sürede İran toplumu kaynamaya devam etti.
Kasım 2019’da ise 21. yüzyılda bugüne kadarki en geniş katılımlı, cesur ve avam isyan gerçekleşti. 2009’dan 2019’a rüzgâr yön değiştirmişti. Sokaklara çıkan kitlelerin alamet-i farikası bankaların yakılması oldu. Bu durum, isyanın 2009 “Yeşil Devrim”in tam zıttı olan sınıf doğasının bir sonucuydu. Tam da bu nedenle rejim çok daha acımasızca karşılık verdi. Beş altı gün süren isyanda yüzlerce kişi öldürüldü.
İşte bu nedenle bugün neredeyse beş aydır devam eden halk isyanı beklenmedik bir gelişme değildir. Yakın dönem İran tarihi rejime karşı durmayan bir mücadelenin tarihidir. Bize bunun İran’ın emekçi halkını iktidara taşıyabilecek devrimci bir isyan olduğunu söyleme cesaretini veren de budur.
6. Halk isyanının en zayıf yanı, kitlelerin İslam Cumhuriyetini devirmesine önderlik edecek siyasi yapılanmaların olmamasıdır. Örgütlenme gayreti vardır elbet, ama bunlar üniversite, okul, işyeri, mahalle ve kasaba gibi yerellikler düzeyindedir. Bu hareketin tam anlamıyla bir devrime dönüşmesi, rejimle karşı karşıya gelecek ve onu alaşağı etme tehdidini gerçekten taşıyacak örgütlerin oluşturulmasıyla olacaktır. O zaman işçi sınıfı, emekçiler ve tüm ezilenler iktidarı almak için gerekli donanıma sahip olacaktır. Bu süreç 1979’un yarım kalan işini tamamlayacak, İslam Cumhuriyeti ile aniden rayından çıkan süreci rayına oturtacaktır.
Aynı zamanda başka bir olguya da dikkat çekmeliyiz: 2009’dan itibaren yaşanan diğer isyanların aksine bu sefer yönetici kadrolar arasında belirgin bir tedirginlik ve ikirciklilik ve de rejimin sergilediği vahşeti sorgulayan unsurlar var. Bu, bir devrimin ilerleyişinde önemli bir unsurdur.
7. İsyanın sonuçlarına etki edebilecek ciddi tehlikeler de elbette var. İran 1920’lerden itibaren uzun bir Batılılaşma ve Batı emperyalist bloğuna entegrasyon süreci yaşadı. Özellikle de İkinci Dünya Savaşı’ndan 1979’a uzanan otuz yılı aşkın dönemde. Bu nedenle İran burjuvazisi içerisinde, İslam Cumhuriyeti’nin diktası altında yaşamayı reddeden bir kanat bulunmaktadır ve bunların çoğu yurt dışında yaşamayı seçmiştir, özellikle de ABD, Kanada, Britanya ve Almanya’da. 1980’lerde yok edilme tehlikesi altında yurt dışına giden sol bir azınlık dışında diasporanın çıkarları, emperyalistlerin İran’ı yeniden fethedip, tıpkı 1950’lerde Musaddık’ın bir CIA ürünü bir darbe ile devrilmesinden sonra iktidara yerleştirilen Rıza Şah’ın 30 yıllık hükümdarlığı döneminde olduğu gibi İran’ı Ortadoğu’da emperyalist hâkimiyetin bir kalesi yapma hayalleri ile denk düşüyor. İran İslam Cumhuriyeti’nin halkın büyük öfkesi karşısında çökmesi durumunda, diasporanın iktidara oynamak için yeterli parası, örgütsel yapıları, entelektüel kapasitesi ve sömürme iştahı bulunmaktadır.
“Ölüm olsun zalime, ister Şah olsun ister Rehber” sloganı halk hareketinin şimdilik emperyalizmin tercih ettiği bu çözüme güvenmediğini ortaya koymaktadır. Ancak mollalar ve isyancılar birbirlerini tükenme noktasına getirdiklerinde, emperyalizm taraftarları burjuva muhalefetin taze kuvvetleri bir açık bulabilir. Bu nedenle İranlı kitleler ve ülkedeki proleter kuvvetler aslında aynı anda iki düşmanla birden savaşmaktadır.
8. İran isyanının uluslararası sonuçları oldukça mühim olacak gibi duruyor. Muhtemelen en önemli sonuç İslamcı hareketin kaderinin değişmesi olacak. Laikliğin toplumun tabanından gelen bir mücadele sonucu elde edilmesi, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki kadınlara ve genç nesillere mutlaka ilham verecektir.
Diğer taraftan İran’ın emperyalist kampa geri dönmesi güç dengelerini emperyalizm lehine değiştirecektir, çünkü İran bir yandan Rusya ve Çin’in sadece bölgede değil tüm Avrasya coğrafyasında güvenilir bir müttefikidir. Öte yandan, İran devletler düzeyinde Siyonizmin en güçlü düşmanı olduğundan, dengeler Siyonizm lehine de değişecektir.
Son olarak devrim İran’da başarıya ulaşıp işçi sınıfı ve emekçileri iktidara taşırsa, bu sadece Orta Doğu ile Kuzey Afrika coğrafyalarında değil, tüm dünyada yankılanacaktır.
9. İran derin bir krizin sancılarını yaşıyor. Uluslararası işçi sınıfı hareketi henüz bu durumun ciddiyetine uygun davranmadı. Düşman ise, tersine, hiç vakit kaybetmiyor. İran diasporası hareketi emperyalizmle ortaklaşmaya çekebilmek için sayısız fikir üretiyor ve emperyalist ülkelere, kitle hareketinin mücadelesine daha fazla müdahale etmeleri için çağrılarda bulunuyor. Emperyalist ülkelerin kendileri de boş durmuyor. Macron kısa süre önce İran’ı Batı emperyalizmine boyun eğdirmek isteyen “kanaat önderlerini” ağırladı. Birleşmiş Milletler’de yapılan son oylamada İran’ın kadın hakları grubundan çıkarılması ilerici bir hamle değil, emperyalizm lehine bir adımdır. Davos Dünya Ekonomik Forumu’nda öne çıkartılan İran panelinde Nazanin Boniadi ve Mesih Alinecad gibi İranlı kadın şöhretlerin varlığı oldukça dikkat çekicidir. Aynı şöhretler ekibi daha sonra Münih güvenlik konferansına da davet edilmiştir.
Uluslararası sol bu krize, İran halkının azmini güçlendirecek ve kitle hareketinin isyanı başarılı bir devrime gidecek şekilde örgütlemesine yardım edecek biçimde yanıt vermemiştir.
Biz İran halkına ikirciksiz bir mesaj gönderiyoruz. DİP kendi dinî inanç ve ibadet tarzını zorla bir kural olarak dayatan devletin sultasına karşı mücadelelerinde İranlı kadınlarla tamamen dayanışma içindedir. DİP İranlı gençlerin, mollaların onların önüne koyduğu boğucu yaşama karşı verdikleri mücadelelerinde onlarla dayanışma içindedir. DİP, Şah hükümdarlığından çektikleri kadar mollalardan da çeken İran’ın tüm milliyetleri ile dayanışma içindedir. DİP insan onuru, hürriyet ve aş için savaşan İran halkının tamamı ile dayanışma içindedir.
Ve her şeyin ötesinde, DİP İran işçi sınıfı ile ve kitlesel isyanın tüm potansiyelini gerçekleştirebilmek için onu ilerletmeye çalışan işçi sınıfının öncüleri ile dayanışma içindedir.
10. Sendikaları ve siyasi örgütleri ile tüm uluslararası işçi sınıfı hareketini, İran’daki hareketle dayanışmak için daha güçlü eylemlere davet ediyoruz. İran halkına en güçlü desteği vermemiz gerekiyor. Emperyalizmin, Siyonizmin ve İran’ın diaspora burjuvazisinin, özellikle de eski şahın varislerinin destekçilerinin, hile ve manipülasyonlarına ancak bu şekilde karşı durabiliriz.
Zen, zendeke, azadi! Jin, jiyan, azadi! Kadın, yaşam, özgürlük!
İran halkının ekmek ve özgürlük mücadelesinde zulme uğramasına son!
Siyasi idamları derhal durdurun!
Siyasi tutsaklara hürriyet!
Halkın katledilmesini ve işkenceleri kışkırtan caniler yargılansın ve cezalandırılsın!
İranlı kadınların tüm talepleri karşılansın!
İranlı Öğrencilere ve gençlere özgürlük!
İran işçi sınıfı için bağımsız sendikalar, grev hakkı, örgütlenme hakkı ve siyasal partileri kurma hakkı!
Emperyalistler ve Siyonistler İran’dan elinizi çekin!
Ne Rehber ne Şah! İktidar halka!
Orta Doğu ve Kuzey Afrika Sosyalist Federasyonu içerisinde ve işçi iktidarında bir İran için ileri!
Devrimci İşçi Partisi