Geçen yaz Yedi Tepe (Haft Tappeh) işçilerinin haftalarca süren grevleri devam ederken, dünyanın dört bir yanındaki yoldaşlarımız bu işçilerin sesi oldular. Neoliberalizm belası İran işçilerinin ve emekçilerinin üzerine giderek daha vahşice inerken, Yedi Tepe işçileri geri adım atmadan ilerici taleplerini haykırdılar. Özel mülkiyetin kamulaştırılması, bağımsız bir sendika ve fabrika konseyi (‘sovyeti’) kurulması Yedi Tepe işçilerinin temel talepleri arasındaydı. Bu taleplere devletin sert tepkisi sonucu yüzlerce dava, onlarca tutuklama ve işten çıkarma gerçekleşti. Devlet, bu eylemleri ulusal güvenlik dosyalarına dönüştürürken, İsmail Bahşi adlı bir işçi önderini televizyonda itiraflar yapmaya zorladı. Ama ne işkenceler, tehditler, ve 50 derecenin üzerindeki sıcaklık ne de salgın işçilerin kararlı mücadelesini etkileyemedi.
Yedi Tepe işçileri bugün büyük bir zafer kazandılar. Yedi Tepe işletmesi özel sektörden hükümete iade edildi. Bundan sonra Yedi tepe ile ilgili, yeniden özelleştirme ve ya işçilerin işten çıkartılması gibi ne olursa olsun, bu zafer İran işçi sınıfı mücadelesi tarihinde büyük bir adım olarak anılacaktır. Bugün işçi sınıfının birliğinden korkan sağ muhalefet ile işçi sınıfının gücüne inanmayan 'sol', bu önemli başarıyı karalamaya ya da yok saymaya çalışıyor. İşçiler ise bütün talepleri yerine getirilinceye kadar mücadeleye devam etmeye kararlı olduklarını ısrarla belirtiyor.
Aşağıda İran'dan bir dostumuzun analiz ve değerlendirmesini paylaşıyoruz.
Yaşasın Yedi Tepe işçilerinin mücadelesi!
Yaşasın işçi sınıfı dayanışması!
Yaşasın işçilerin enternasyonalist birliği!
RedMed
7 Mayıs 2021 Cumartesi günü, Yedi Tepe (Haft Tapeh) Şeker Kamışı Şirketi çalışanları büyük bir başarıyı açıkladılar:
"Hafta Tapeh kendi işçilerinin elleriyle kurtarıldı."
Bu anlamda "kurtuluş", yıllarca hapsedilen, işkence gören, işten çıkarılan veya cezalandırılan binlerce işçinin taleplerinden biri olan şirketin yeniden kamulaştırılması talebinin yerine getirilmesi anlamına gelir. Bu kurtuluşun anlamı şudur: "Yedi Tepe, Özelleştirme Teşkilatı'nın ve Omid Asadbeigi gibi yozlaşmış ve kalantor yöneticilerinin kontrolünden çıktı."
Şimdi, Yedi Tepe işçilerinin beş yıldır kesintisiz süren protestolarına ve sınıf örgütlenmesine kısaca bir göz atmak amacıyla, şu önemli sorulara yanıt arayacağız:
1) "Yedi Tepe’nin kamulaştırılması" bu işçi örgütlenişinin sonu mu demektir?
2) Yargı, işçilerin elde ettiği bu zafere, onu kendi lütfetmiş gibi neden el koymaya çalışıyor?
3) İşçilere gerçek alternatif nedir ve egemen kapitalist düzenden işçi kontrolüne geçişin ufku nasıldır?
2007'den bugüne Yedi Tepe işçileri özelleştirilen fabrikada ücretlerin aylarca ödenmemesini, işten çıkarmaları ve sendikalaşmaya karşı açılan güvenlik davalarını protesto etmenin ötesinde, özelleştirmelerin geri alınması, bağımsız sendika çalışmalarına olan baskıların son bulması ve fabrikada işçi komitelerinin (‘sovyet’) örgütlenmesi talepleri için mücadele ettiler.
Yedi Tepe işçilerinin örgütlediği grevler, İran işçi hareketi tarihindeki en uzun grevler arasına girdi. Aralıklarla tekrarlanan bu grevlere devlet birçok işçinin kalıcı olarak işten çıkarılması, İsmail Bahşi isimli işçi önderinin tutuklanması ve işkence görmesi, ve işçilere yönelik çok sayıda tehdit ile yanıt verdi.
Şuş sokaklarında grevci işçilerin attığı "Hepimiz Bahşi’yiz" sloganı, İsmail Bahşi ve Sepideh Kalyan'ın (Yedi Tepe grevlerinde bulunan bağımsız gazetecilerden biri) ağır işkence altında "zorunlu itiraf belgeleri" imzalatıldığı bir zamanda geldi. Bu sahte itiraflar, istihbarat ajanları tarafından yayınlanmak üzere "İran İslam Cumhuriyeti Radyo ve Televizyon kurumuna" verildi. Ancak rejimin işçileri sindirme girişimi boşunaydı ve eylemler, İsmail Bahşi ve Sepideh Kalyan'ın serbest bırakılması taleplerini de içererek devam etti.
1987 yılındaki siyasi tutuklu katliamının faillerinden İbrahim Reisi'nin yargının başına gelmesiyle, İslam Cumhuriyeti yöneticilerinin ve devlet adamlarının algı yönetimi tarihi yeni bir aşamaya girdi. İnfaz ve işkence kayıtlarındaki kanlı elleriyle İran yargısına başkanlık eden Reisi, işçileri önce yıllarca hapis cezasına çarptırıp, ardından bu cezeları hafifleterek veya ‘affederek’ onların aklını çeleceğini düşünüyor. Ancak bu tür ikiyüzlü eylemler, Yedi Tepe işçilerinin maruz kaldığı tutuklamaları, işkence ve baskıları hafifletmedi, ve işçilerin haklı taleplerini geri çekmelerine yol açmadı.
İslam Cumhuriyeti, 2017 yılından günümüze kadar Yedi Tepe işçilerinin mücadelesine karşı baskı taktikleri uyguladı. Binlerce Yedi Tepe işçisinin fabrikadan ayrılıp iki ay boyunca şehrin sokak ve meydanlarında protesto ve grev mitingleri düzenlediği Ekim 2019'dan bu yana, istihbarat ve güvenlik örgütleri eylemlere sızmaya çalıştı. Mitinglerde bu tarihi grevi sona erdirmek amacıyla sokaklarda olmanın ve fabrikaya dönmemenin tehlikelerinden bahsettiler. Bu tür taktikler, "Hepco" veya "Tebriz Makine İmalat Grubu" işçilerinin grevleri sırasında da uygulanmıştı. İşçilerin uyanıklığı ve bu taktiklerden haberdar olmaları sayesinde, devletin bu çabası başarıya ulaşmadı.
Grev ve yürüyüşleri, işi durdurmadan iş gününün sonunda gerçekleşecek protestolara indirgemeye çalışanların emelleri suya düştü. O günlerde İsmail Bahşi’nin dile getirdiği "Alternatifimiz İşçi Konseydir" ana sloganı başka şeylerin de gerçekleştirilmesini gerektiriyordu:
1) Zayıflıkların eleştirisi ve işçilerin bağımsız örgütlenmesini güçlendirme çabaları
2) Kovulan işçileri işe geri döndürmek amacıyla işgücü kontrolüne duyulan ihtiyaç
3) Fabrikanın, yozlaşmış yöneticilerin ve özel sektörün elinden alınması
Aslında, "Yedi Tepe'nin özelleştirilmesine hayır" çığlığı bu işçilerin basit bir geçim talebinden çok daha fazlasıdır. Madenler, fabrikalar ve büyük üretim birimlerindeki özelleştirmelerin genişletilmesine işaret eden ve doğrudan dini lider Ali Hameney’in vurgusuyla gündemde olan İslam Cumhuriyeti Anayasası'nın 44. Maddesi, "kar birikimi" çağrısında bulunmakta ve işsizlik maaşının kalkması, işten çıkarmaların kolaylaştırılması ve temel haklarının ihlal edilmesinin önünü açmaktadır.
Yedi Tepe işçileri taleplerinden birini, yani şirketin kamulaştırılması talebini elde etti. Ancak onlar bunu sadece bir ilk adım olarak görüyorlar. Hepco fabrikasının deneyimleri göstermiştir ki, kamulaşma sonrasında Hepco, işçilerin Sigorta hakkını bile sağlamayan Sosyal Güvenlik İdaresi’nin bir parçası olmaktan öteye gitmedi. Bu nedenle işçiler, özgürce sendikalaşma ve işyeri konseyleri örgütleme taleplerinin peşini bırakmıyor, direnişlerine devam etme kararlılıklarını ifade ediyorlar.