Devrimci İşçi Partisi, Türkiye’de ve Mısır’da Haziran-Temmuz 2013 aylarında yaşanan tarihi olayların ışığında, Mısırlı proleter devrimcilere bir çağır yayınladı. Aşağıda bu metni yayınlıyoruz. Metnin orijinali İngilizce olarak kaleme alınmıştır. Burada yayınlanan, İngilizce’den çevrilmiş metindir. Türkçe’ye Burak Gürel tarafından çevrilmiştir.
Tarih, ülkelerimizin kaderini bir kez daha birbirine bağlıyor. Ancak, bu kez bizleri bir araya getiren ne Sultanlar ve Paşalar, ne de emperyalizmdir. Ülkelerimizin her ikisinde de sıradan halk, işçiler ve işsizler, ev dışında çalışarak ekmeğini kazananlar ve ev emekçileri, emekliler ve gençlik, her şeyden önce gençlik, genç erkek ve kadınlar, ülkelerimizde, bölgede ve genel olarak dünyada daha iyi bir gelecek yaratmak uğruna bir araya geldiler. Yüz binlerce, hatta milyonlarca insanın Haziran’ın ilk günlerinde Türkiye’nin, aynı ayın son gününde ise Mısır’ın caddelerini ve sokaklarını işgal edişini görmek ne kadar cesaretlendirici ve heyecanlandırıcı! Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın geleceği için ne kadar büyük umut ve iyimserlik!
İki buçuk yıl boyunca Mısır’ın tüm baskıcı ve gerici güçlerine, Mübarek’lere, Tantavi’lere, Mursi’lere karşı mücadele ettiniz. Tahrir Meydanı’nı sıradan halkın baskıya ve sömürüye karşı mücadelesinin simgesi haline getirdiniz! Dünyanın tüm ezenlerinin yüreklerine korku salan, kesintisiz bir devrim yarattınız. Anıları önünde saygıyla eğildiğimiz, binden fazla şehit verdiniz.
Bu iki buçuk yıl boyunca hem sizden öğrendik hem de kendi despotlarımıza ve sömürücülerimize karşı benzer türde bir isyan başlatmanın özlemini çektik. ABD ve Avrupa emperyalizmi, Türkiye’yi, onun neoliberal, ılımlı İslamcı, her şeyiyle emperyalizme tutsak hükümetini size “model” olarak sundu. Ama biz, Türkiye’nin devrimcileri, tam tersine Mısır’ı kendimize “model” olarak aldık! İstanbul’un ana meydanı olan Taksim’i başka bir Tahrir yapma kararlılığını ifade ettik.
Ve ne gördük? 31 Mayıs gecesi Türkiye’de İstanbul (ve onun, üzerinde en fazla mücadele verilen alanı olan Taksim Meydanı) merkezli bir halk isyanı başladı! Bu halk isyanı şu ana kadar iki aşamadan geçti. 1-15 Haziran arasındaki ilk aşamada Taksim’deki Gezi Parkı dâhil Türkiye’nin pek çok meydanı, kampların kurulduğu, yaşamın komünal ilkeler temelinde örgütlendiği kurtarılmış bölgeler haline geldi. Sonra, 15 Haziran günü Gezi Parkı ve öteki alanlar baskıcı polis güçleri tarafından zor kullanılarak boşaltıldı. Bunun üzerine hareket “halk meclisleri” kurmak ve isyanın geleceğini kolektif olarak tartışmak üzere mahalle parklarına doğru kaydı.
30 Haziran günü Tahrir’de, İttihadiye’de ve bütün Mısır’da meydanlara çıkan on milyonlarca insan bir kez daha Türkiye’nin isyancıları ve devrimcilerine ilham kaynağı oldu. Mursi’nin devrilmesi, yayımladığı Anayasal Bildirge’nin hemen ardından, yani Kasım 2012’de başlayan, içinde bulunduğumuz yılın Ocak ve Şubat aylarında devam eden, 30 Haziran ve sonrasındaki devasa gösteriler ile zirveye ulaşan uzun mücadelenin bir zaferi oldu. İki yıl buçuk yıl içinde üç tiranı alaşağı ettiniz!
Bizde ise hareket kendi tiranımızı düşürmeye yetecek olgunluğa henüz ulaşmadı. Ama ulaşacak. Bu zaman, sabır, cesaret ve emek istiyor. Emek derken kelimenin her iki anlamını da kastediyoruz: yani hem yorulmaksızın çalışmalı hem de işçi sınıfını mücadeleye dâhil etmeliyiz. Sizde grevler ve farklı türden işyeri eylemleri yapan, güçlü bir bağımsız sendikal hareket oluşturan Mısır işçi sınıfı ilk günden itibaren heybetli bir aktör olageldi. Türkiye’de de işçi sınıfını kendine özgü talepleri ve mücadele yöntemleri ile örgütlü olarak hareketin içine çekmek zorundayız.
Hareketlerimiz birbirlerinden faklı aşamalarda olsa da, iki ülkede politikanın çok önemli bir ortak yapısal özelliği var. En azından yakın dönemde her iki ülkede de birbiriyle karşı karşıya gelen ana aktörler İslamcı hareket ve ordudur. Bu durum her iki ülkede de kitleler için tuzaklar ve tehlikeler yaratıyor. Kitleler, bu iki güçten o an hangisi iktidardaysa ona karşı yüzünü ötekine dönerek yardım arayışına giriyor. Türkiye’de halk hareketinin içindeki güçlerin çoğunluğu, despotik ve sömürücü Erdoğan hükümetini devirmek uğruna, sözde ilerici bir askeri darbeyi desteklemek için neredeyse on yıl boyunca büyük bir zaman ve enerjiyi heba etti. Biz sorunlarımızın bu tür “çözüm”üne karşıyız çünkü bu, hâkim sınıfların bir başka kanadının elinde sömürü ve baskıya maruz kalmak anlamına geliyor.
Siz Mısır’da Mübarek’ten kurtulurken karşılığında askeri yönetimi kabul etmek zorunda kaldınız; sonra da bizzat bu yönetime karşı en az bir buçuk yıl boyunca, büyük bedeller ödeyerek savaşmanız gerekti. Şimdi, kitlelerin büyük gücü öteki tarz tiranı alaşağı ettiğinde ordu devrimi çalmak, onun daha da ileriye giderek işçilerin ve emekçilerin ülkenin yöneticisi haline gelecekleri bir sisteme doğru evrilmesini önlemek amacıyla devrimi kontrol altına almak için son dakikada sahneye çıktı. Kimse yanlış anlamasın! Rabaa el Adaviye’ye karşı Tahrir’in yanındayız. Mursi’nin devrilmesini devrimci bir eylem olarak görüyoruz. Ancak, kitlelerin ordudan ve Mısır hâkim sınıflarının politik güçlerinden bağımsız hareket edecek, yeni bir önderliğe ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz.
Hem Mısır’da hem de Türkiye’de ihtiyacımız olan bu yeni önderlik ancak modern kapitalist toplumda hâlihazırdaki sömürücü ve baskıcı toplum ve devlet sistemine karşı bir alternatif inşa etme gücüne, disiplinine ve iradesine sahip olan yegâne toplumsal güç olan işçi sınıfının sağlam desteğiyle inşa edilebilir.
Bu nedenle, gelin, böyle bir önderlik uğruna savaşmak üzere Mısır’da ve Türkiye’de güçlerimizi birleştirelim. Gelin, birbirimizin deneyimlerinden, başarılarından ve hatalarından öğrenelim. Gelin, bu işbirliğini Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın diğer ülkelerine, onun da ötesinde, tüm dünyaya yayalım. Kapitalizm, emekçileri dünya çapında ezen ve sömüren bir sistemdir. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler kapitalizmin boyunduruğundan yalnızca uluslararası işbirliği aracılığıyla kurtulabilirler.
Mısırlı kardeşlerimizi her türden baskıya karşı ortak bir mücadeleye girmeye çağırıyoruz. Geçmiş tarihimiz bizi Sultanların ve Paşaların boyunduruğu altında birleştirmişti. İçinde yaşamakta olduğumuz tarihi an ise bizi her türden baskıyı ve sömürüyü geri dönülmez biçimde ortadan kaldırmak için birlikte mücadele etmeye çağırıyor. Bunun için ihtiyaç duyacağımız irade ve güç, Tahrir ve Taksim’de mevcuttur!