Akdeniz: Dünya devriminin yeni havzası!

The Mediterranean: new basin of world revolution!

البحر الأبيض: الحوض الجديد للثورة العالمية

مدیترانه: حوزه جدید انقلاب جهانی

Il Mediterraneo: nuovo bacino della rivoluzione mondiale!

Μεσόγειος: Νέα λεκάνη της παγκόσμιας επανάστασης!

Derya Sıpî: Deşta nû a şoreşa cihânê

Միջերկրական ծով: նոր ավազանում համաշխարհային հեղափոխության.

El Mediterráneo: Nueva cuenca de la revolución mundial!

La Méditerranée: nouveau bassin la révolution mondiale!

Mediterrâneo: bacia nova da revolução mundial!

Lenin yılı faaliyetlerini başlattık: Hristo Rakovski Uluslarası Sosyalist Merkezi ve RedMed’den 100. Ölüm yıldönümünde Lenin’in mirası başlıklı uluslararası konferans

 

 

Hristo Rakovski Uluslararası Sosyalist Merkezi ve RedMed İnternet ağı, Lenin’in ölümünün 100. yılında uluslararası bir konferans ile anma gerçekleştirdi. 5 kıtadan konuşmacıları bir araya getiren bu çevrimiçi etkinliğin uluslararası boyutu, mütevazı da olsa Lenin yoldaşın enternasyonalist mirasına uygun olarak biçimlendi. Konferans 21 Ocak’ta toplandı, ama katılım dünyanın dört bir yanından olduğu için başlangıç saatleri oldukça çeşitliydi: açılış konuşması yapılırken kimi katılımcı için 21 Ocağın ilk ışıkları daha yeni ufukta görünmüştü, kimi için ise neredeyse gece yarısı olmuştu. 

Konferansın açılış oturumu Sungur Savran’ın etkinliğin önemini anlattığı ve Nazım Hikmet’in bir şiiri ile sonlandırdığı konuşması ile başladı. Nazım’ın dizelerinin bitmez tükenmez devrimci coşkusu konferansın havası belirledi: etkinlikte tarihin yaldızlı sayfalarında kalmış bir devrimci lider olarak Lenin anması yapılmadı, tersine 21. yüzyılın devrimci atılımlarına Lenin’in adını kazıma kararlılığı gösterildi. Savran’ın girişinden sonra, EEK’den Savas Mihail-Matsas (İşçilerin Devrimci Partisi, Yunanistan) Hristo Rakovski Uluslararası Merkezi adına ilk konuşmayı yaptı. Mihail-Matsas’ın net bir biçimde ortaya koyduğu gibi, 1917’den beridir dünya emperyalizminin korkulu rüyası olan Lenin heyulası 1991’den sonra dahi ölmüş falan değildir. Tam tersine, Mihail-Matsas yoldaşın vurguladığı üzere, Sovyetler Birliği ve Doğu Bloğu’nun çöküşünden sonra geçen otuz yılı aşkın sürede Lenin’in emperyalizm kuramının doğruluğu sayısız defa kanıtlanmıştır. Savas Mihail-Matsas’ın ardından Sungur Savran RedMed adına yaptığı konuşmada, Lenin’in ulusal sorundan ayrı olarak uluslar sorunu konusundaki fikriyatını tartıştı. Sungur Savran, Dünya devriminin lideri olarak Lenin’in bu “anlaşılamamış, bilerek inkâr edilmiş veya sessizce yadsınmış” konuda öngördüğü (ve kurduğu devletin hiçbir ulusal veya coğrafi birime gönderme yapmayan isminden de, yani Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden anlaşılabilen) ulussuz devlet fikrinin altını çizdi. Lenin’in bu tasavvuru dünyanın geri kalanındaki devrimleri takip eden ve eski Rusya İmparatorluğu’nun dışındaki ülkeleri de içine alabilecek bir devlete giden yolu açmıştı, ama bu yol Lenin’in ölümünden sonra terk edildi. 

 Açılış oturumundan sonra konferans iki konuk konuşmacı ile devam etti. İlk olarak Brezilya-Arjantin’den Osvaldo Coggiola, yeni yayınlanmış bir makalesini temel alan bir konuşma yaptı. Konuşma Leninizmin sıkça tartışılan kaynağı üzerineydi ve Coggiola’ya göre Leninizm Sovyet bürokrasisinin pratiğini aklamak amacıyla icat edilmişti. Daha sonra Lenin’in entellektüel formasyonu konusunda dünya çapında önde gelen uzmanlar arasında olan Tamás Krausz, bir video mesajı ile Macaristan’dan konferansı selamladı. Lenin’in mirasının sanatsal bir ifadesi, aynı konu üzerindeki kuramsal tartışmaları takip etti ve Viktor Tkaçev’in “Şto Takoe Vojdizm” (Lidercilik nedir?) adlı kısa belgeseli konferansta gösterildi. Belgeselde Lenin’in liderliğini, aralarında kendi çağdaşları da olan 20. yüzyılın önde gelen figürleri ile kıyaslıyordu. 

Ardından eski Sovyetler Birliği ülkelerinden konuşmacılar sahne aldılar. St. Petersburg (Leningrad), Moskova ve Sivastopol’dan gelen delegeler Ekim’in toprağında Lenin’in bir nostaljiden çok daha fazlası, işçi sınıfının en iyi savaşçılarını etrafında toparlayan bir şiar olduğunu açıkça ortaya koydu. Rus sosyalist hareketinin dev bir figürü olarak Rusya Komünistleri Partisi’ni (RPK) temsil eden Yosif Abramson oturumu açtı. Abramson konuşmasında, Ekim devrimi öncesindeki sarsıntılı dönemde Lenin’in strateji ve taktiği diyalektik biçimde nasıl kullandığını oldukça öğretici biçimde sergiledi Abramson’un ardından yine Rusya’dan Birleşik Komünist Partisi’ni (OKP) temsil eden Darya Mitina’nın, Lenin üzerine Moskova’da bulunan başka bir konferansta bulunması nedeniyle katılamadığı konferansa gönderdiği mesaj izlendi. Mitina, Lenin’in mirasını, bu görkemli liderin Rusya’yı yok ettiği iddiasıyla karalamaya çalışanları keskin biçimde reddetti. Mitina bu itirazını, Sovyetler Birliği’nin en büyük parçasını oluşturan Rusya ile kapitalist restorasyondan sonraki yıllarda emperyalist düzenin cılız bir uzantısı olan Rusya’yı karşılaştırarak yaptı. Sovyetler Birliği Derneği’ni temsilen konuşan Mihail Konaşev de Putin ve onun yardakçılarını sert bir dille eleştiren bir konuşma yaptı. Putin’in “Lenin Rusya’nın altına büyük bir bomba yerleştirdi” iddiasına rağmen Lenin’in aslında Sovyetler Birliği’nin kurucusu olduğunu vurguladı Konashev. David Epştayn 21. yüzyılda sosyalist planlama konusunda kendi perspektifini sunduğu bir konuşma gerçekleştirdi. Oturumun en akılda kalan anlarından biri ise Kırım’ın Sivastopol şehrinden arka plandaki hava saldırısı sirenleri eşliğinde konferansa katılan Ukrayna vatandaşı Yuri Şahin’in yaptığı sunum oldu.    

Konferans daha sonra gözlerini Ekim devriminin topraklarından sonra devrim tarihinin bir diğer odak noktası olan Latin Amerika’ya çevirdi. Latin Amerika’dan üç ülke temsil edildi, Küba, Venezuela ve Brezilya. Venezuela’dan Opción Obrera (İşçinin Yolu) ve Küba’dan Comunistas (Komünistler) devrimci Marksist örgütleri sahne aldı. Küba’dan Comunistas örgütü adına konuşan Frank García Hernández çarpıcı konuşmasında Küba Komünist Partisi hakimiyeti altındaki Küba’da kapitalist restorasyon tehlikesini anlattı. Bize Che Guevara’nın şanlı mirası olan, ve devrimci Marksistlerin mutlaka savunması gereken Küba’nın işçi devletinde yaşanabilecek bir kapitalist restorasyona karşı savaşmak için yeni bir komünist partinin kurulması gerekliliğini savundu. Brezilya ve Venezuela’dan katılan konuşmacılar bir dizi farklı konuya değindi. Bunların arasında Lenin ve Che’nin kuramsal ve pratik konularda karşılaştırılması (Luiz Bernardo Murtinho Pericás), sanatta Lenin’in enternasyonalizmi (Flo Menezes), Komintern’in yönelişi ve yöntemleri hakkında Lenin’in görüşleri (Edgardo Loguercio), Lenin ve Müslüman halklar (Arlene Clemesha) ve Lenin ve Birinci Dünya Savaşı sonrası diplomasi (Jose Capitán) bulunuyordu. 

Bu verimli oturumların ardından, Rakovski Merkezi ile birlikte çalışan bir dizi grup ve militan konferansta söz aldı. Temsil edilen ülke sayısı neredeyse konuşmaların içeriği kadar Lenin’in mirasını gösteren bir argüman oldu: Avrupa kıtasında Finlandiya’dan Marksist İşçi Birliği, Katalonya’dan Kızıl Ağ, İtalya’dan Kızıl Sardinya ve Fransa’dan Proleter Devrimci Yeniden Doğuş örgütleri bu oturumda yer aldı. Avustralya ve Güney Afrika da ya mesajlarla ya da konuşmacılarla konferansa katıldı. Etkinliğin başını çeken iki parti, Yunanistan’dan EEK ve Türkiye’den DİP, Ege denizinin iki kıyısında enternasyonalist birliği gösterircesine sahne aldılar. DİP Genel Başkan Yardımcısı Levent Dölek partinin son kongresinin neden 2024 yılını Lenin yılı olarak ilan ettiğini açıkladı. EEK’ten Mitrofanis Patsuras Leninist mirasın devrimci gençlik için öneminin altını çizdi. Azerbaycan ve Özbekistan gibi ağırlıkla Müslüman nüfusa sahip eski Sovyet ülkelerinin katılımı da oldukça ilgi çekiciydi ve devrimci Marksizmin bu önemli topraklarda yeşermeye başladığının bir göstergesi oldu.    

 Son olarak, Filistin’de bir yandan dünya emperyalizminin tam desteğiyle devam eden soykırım, diğer yandan da direnişçilerin Siyonist saldırılara karşı kahramanca mücadelesi sürerken konferansta Filistin için özel bir oturum düzenlendi. İşçi sınıfı ile ezilen halkların stratejik birliğini savunan bir öncü olarak Lenin’in anıldığı bu konferansta Filistin’e adanan bir oturumunun gerçekleşmesi günün önemine uygundu. Corç Abdullah’a Özgürlük için Birleşik Kampanya sözcüsü oturumu açtı. Sözcü konuşmasında konferansı selamladı, emperyalizm ve direnişin karşı karşıya geldiği bir cephe olarak Filistin davasının öneminin altını çizdi. Batı Şeria’da sol düşüncenin yaygınlığıyla meşhur Dehişe mülteci kampına yaptığı bir aylık ziyaretten kısa süre önce dönen, İskoçya-İtalya’dan Jeremy Lester Filistin’deki gözlem ve tecrübelerini aktardı. Lester sözlerini Filistin davasının komünist savaşçısı ve Fransa emperyalizminin elinde kırk yıldır tutsak bulunan Corç Abdullah’dan bir alıntıyla bitirdi. Savas Mihail-Matsas yoldaş EEK’in Filistin davasına olan sarsılmaz desteğini ifade etti, emperyalizm ve direnişin çarpıştığı savaş alanlarında tarafsız olma iddiasında olanların ikiyüzlülüklerini ortaya serdi. Mihail-Matsas’ın ardından DİP adına konuşmasını yapan Saygan yoldaş partinin 7. kongresinde kabul edilen Filistin kararını anlattı ve Devrimci Marksizm dergisinde yayınlanan ve devrimci Marksizmin tarihinde Siyonizm karşıtı mücadele geleneğini anlatan özel dosyadan bahsetti. Daha sonra Türkiye'de solun Siyonizme karşı mücadelesinde öncü rol oynayan Emperyalizme ve Siyonizme karşı Filistin Dostları sözcüsü Kutlu Dâne sahne aldı. Dâne konuşmasında işçi sınıfının sadece sosyalizm mücadelesinde değil, aynı zamanda Siyonizm karşıtı mücadelede de Türkiye’de öncü rol oynadığını gösterdi. Devrimci Marksistlerin Filistin’de süren savaştaki konumunu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde aktardı ve Filistin’deki komünistleri destekleme sorumluluğumuzun çok kilit önemde olduğunu belirtirken, bunun asla diğer direniş örgütlerinden uzak durmak için kullanılacak kötü niyetli bir bahane olmaması gerektiğini vurguladı. Bilakis, komünistlerin, tıpkı Filistin’deki komünistlerin yaptığı gibi, siyasî destek vermeden, emperyalizme ve Siyonizme karşı her çeşit direniş örgütü ile yan yana durması gerektiğinin altını çizdi.

Konferanstaki konuşmalar ve sergilenen heyecan, 21. yüzyılın devrimci öncüsünün, yani emperyalist kapitalizmi ve Siyonizm terörü tarihin çöplüğüne atacak olanların Lenin ve Leninizmin bayrağı altında toplanacağı gerçeğini bir kez daha ortaya koydu.